Bugüne kadar birçok ülkede Türkiye dış politikasının bir temsilcisi olarak büyükelçilik yapan ve bir diplomat olarak uluslararası ilişkilerin hassas noktalarını çok iyi bilen Hüseyin Diriöz, birçok şeyin muğlak olduğu bu döneme ilişkin öngörülerini paylaşıyor.
Önümüzdeki dönemde uluslararası ilişkilerin nasıl şekillenebileceği konusunda görüşlerine başvurduğumuz, bu alanın en deneyimli isimlerinden Hüseyin Diriöz, pandeminin yarattığı sorunların üstesinden gelebilmek için ülkelerin stratejik olarak iş birliği içine girmeleri gerektiğini vurguluyor. Diriöz, bu iş birliği zayıf kalır ve ülkeler kendi ulusal sınırlarının kalkanının arkasına çekilirlerse, yeni düzenin dinamiklerinin, dünyanın sorunlarını yetmeyeceğine inandığını söylüyor. Diriöz, tam da bu nedenle pandeminin, küreselleşme sürecini engelleyemeyeceğinin, aksine daha da hızlandıracağının altını çiziyor.
Hüseyin Bey okurlarımıza sizi biraz tanıtarak başlamak isteriz...
Ben, 1973 TAC mezunuyum. 1977’de Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümünü bitirdikten sonra University of Virginia’da Fulbright bursiyeri olarak lisans üstü programımı (masters) tamamladım. Dışişleri Bakanlığında meslek memuru olarak göreve başladıktan sonra Afganistan’da Kabil Büyükelçiliğimizde, Strazburg/Fransa’da Avrupa Konseyi Nezdindeki Daimî Temsilciliğimizde, Brüksel’de NATO Nezdindeki Daimi Temsilciliğimizde İkinci Katip/Başkatip ve Müsteşar olarak görev yaptım. Washington Büyükelçiliğimizde Elçi-Müsteşar olarak görevde bulunduktan sonra 2000-2004 yıllarında Dışişleri Bakanlığı Sözcülüğü görevindeydim. Daha sonra Türkiye’nin Amman (Ürdün) Büyükelçisi olarak atandım. Sonraki görevlerim şunlardı: Ankara’da Dışişleri Bakanlığında Orta Doğu Genel Müdürü, Cumhurbaşkanı Dışişleri Başdanışmanı, NATO Genel Sekreter Yardımcısı (Brüksel), Brazilya (Brezilya) Büyükelçisi, Moskova Büyükelçisi. 2019’da Moskova Büyükelçiliği görevimi tamamlayıp Ankara’ya döndüm.
Covid-19 ile dünya belki de 2. Dünya Savaşından bu yana yaşamadığı kadar derin sıkıntılarla karşı karşıya. Covid-19 pandemisi öncesinde dünyadaki uluslararası ilişkiler ve siyasetinin genel bir portresini çizmenizi istesek, neler söylersiniz?
Covid-19 pandemisi öncesindeki uluslararası ilişkilerin gelişimini şöyle özetlemek isterim: Bilindiği gibi 2. Dünya Savaşından sonra genelde Doğu ve Batı olarak nitelendirilen iki kutuplu bir dünyanın karakterize ettiği Soğuk Savaş dönemi yaşandı. Bu dönemin gerilimi yavaş yavaş 1960’ların ortalarından itibaren bir yumuşama, yani detente süreciyle azalmaya başladı, ama Soğuk Savaşın temel özellikleri devam ediyordu. 1990’lı yıllardan itibaren Sovyetler Birliği’nin yerine Rusya Federasyonu’nun kurulması ve Varşova Paktı’nın dağılması, Soğuk Savaşın sonunu getirdi. Soğuk Savaş sonrası çok kutuplu bir dünyaya yönelinmeye başlandı. Uzak Doğu giderek bir ekonomik güç olarak görünür oldu. 11 Eylül sonrası dönemde terörizm, enerji kaynaklarının ve nakil vasıtalarının güvenliği, çevre sorunları, yönetilemeyen devletlerin yol açabildiği sorunlar ve kargaşalar gibi yeni tehditler karşısında, uluslararası iş birliğinin daha da artacağı inancı kuvvetlenmeye başlamıştı. Ancak, 2003 Irak işgaliyle başlayan kitle imha silahları odaklı kriz üzerinden güvensizlikler arttı. Çeşitli uluslararası sorunlar, bu iş birliğinin o kadar kolay olmayacağını gösterdi. Mesela Ukrayna ve Gürcistan krizleri, Doğu ile Batı arasındaki yakınlaşma ve iş birliği imkânlarını zayıflattı. Suriye ve Libya gibi krizler uluslararası stratejik ortamda daha fazla belirsizlik ve daha kaygan bir zemin yaratmıştır ve Orta Doğu’daki dengelerin farklı yönde gelişebileceğini göstermektedir. Keza son haftalarda dünyaya yayılmakta olan ırkçılık karşıtı gösteriler, ülkelerin kendi iç düzenlerinde ve uluslararası düzeyde, hesaba katılması gereken yeni unsurlar ortaya çıkarmıştır. ABD ile Çin arasındaki ticari ihtilaflar, uluslararası ortamı etkiliyor. Bazı ülkelerde ulusalcılığa oldukça ağırlık veren yönetimlerin işbaşına gelmesi, uluslararası iş birliğine olan iştahı da azalttı denilebilir. İşte, Soğuk Savaş sonrası iş birliği beklentilerinin giderek zayıfladığı bir ortamda, Covid-19 dünyamızı yakaladı.
Pandemi sürecinde devletler uluslararası ilişkiler anlamında sizce nasıl bir sınav veriyorlar? Şu ana kadar yaşanılanları nasıl değerlendirebiliriz?
Covid-19 pandemisi esasen çok bilinmeyenli bir denklem gibi. Hâlâ bir aşı geliştirilemedi. Bir gün evde kalın dışarı çıkmayın deniyor; sonra, çıkın ama maske takın deniyor, diğer gün “maskenin fazla faydası yok” deniyor. Bu çelişkilere veya değişim ve dönüşümlere Dünya Sağlık Örgütü (WHO) bünyesinde dahi tanık oluyoruz. Dünya, bu pandemi ile mücadelenin unsurlarını keşfetmek için büyük bir gayret içinde. Tarihte de felaket boyutunda pandemiler olmuştu. Dünyanın ve teknolojinin şimdiki gelişmişlik düzeyi göz önüne alındığında, uluslararası iş birliği ve koordinasyonun artık daha ileri düzeyde olması beklenirdi. Ancak görüyoruz ki, ülkeler bazen birbirlerini suçluyorlar, içlerine kapanıyorlar, ekonomik ve insani ilişkileri zayıflıyor. Hatta, dünyada en ileri entegrasyon modelini ortaya koymuş olan AB üyesi ülkeler dahi, sağlık politikalarında ve pandemiyle mücadelelerinde iş birliği yapmada zayıf kalıyorlar. Özellikle İtalya ve İspanya’nın bu süreçte diğer AB ülkelerince yalnız bırakıldıkları yorumları dahi yapıldı. Dolayısıyla kişisel kanaatim, iş birliğinin yaratabileceği bir sinerjiden (sinerjiyi ben hep şöyle tanımlarım: 2+2’nin 4 değil, 5 veya daha fazla etmesi) dünya mahrum kalıyor.
Sizce pandemi sonrasında uluslararası ilişkileri şekillendirecek ana dinamikler neler olacak? Bundan sonrasında gelişmeler yine ABD-Çin ekseninde mi olacak, neler beklenebilir?
Bilindiği gibi, pandeminin getirdiği sorunlarla başa çıkılabilmesi için en geniş şekilde uluslararası iş birliği yararlı ve gerekli olacaktır. Gerek sağlık alanında ve özellikle aşı geliştirmede, gerek uluslararası seyahat kurallarını düzenlemede ve yine önemli olarak ulusal ve uluslararası ticaretteki ve ekonomideki sıkışmaların üstesinden gelmede, uluslararası düzeyde çok yönlü stratejilerin geliştirilmesi önem kazanmaktadır. Ancak şu anda bazı ülkelerin yönetimlerinin bu gayretlere katkıda bulunma sorumluluğunu layıkıyla üstlenip üstlenemeyeceklerini şimdiden kestirmek zordur. Fakat bu iş birliği zayıf kalır ve ülkeler kendi ulusal sınırlarının kalkanının arkasına çekilirlerse, yeni düzenin dinamikleri dünyanın sorunlarını omuzlamaya bence yeterli olamayacaktır. Bilim ve teknolojideki gelişmelerle dünya zaten küçülüyor. Dolayısıyla kanaatimce orta ve uzun vadede bu pandemi, küreselleşme sürecini engelleyemeyecek, bilakis daha da hızlandıracaktır. Tabiatıyla bu da uluslararası ilişkilerde daha yoğun bağlar gerektirecektir. Aynı şeyi giderek rekabetten ticaret savaşına dönüşmeye başlayan ABD-Çin ilişkileri için söyleyebiliriz. Özellikle ABD’nin dünyanın önde gelen teknoloji üreticisi olduğu hesaba katıldığında, bu ilişkilerin gerilim yerine iş birliğine kayması, hem bu ülkelerin hem de genel olarak diğer ülkelerin çıkarına olacaktır diyebilirim.
Rusya’yı çok yakından tanıyan bir Büyükelçimiz olarak sizce, pandemi sonrası Rusya süper güç iddiasını sürdürebilecek mi? Dünyada nasıl bir güç dengesi beklemeliyiz, öngörüleriniz nelerdir?
Rusya’yı süper güç, dünya gücü, global güç yapan şeyler kanaatimce pandemiden etkilenmeyecektir. Rusya geniş bir coğrafyaya, büyük ölçekte doğal kaynaklara ve enerji kaynaklarına, kültür ve eğitim düzeyi yüksek bir demografiye sahiptir. Dolayısıyla Rusya’nın yeni dönemde de önemli bir aktör olacağı hesaplanmalıdır. Öte yandan bu pandeminin ekonomik ve sanayi dengeleri altüst ettiği bir gerçektir. Ülkeler içinde ve arasında seyahatlerin ve hareketliliğin azalmasıyla petrol fiyatları çökmüştür. Bu durumun, milli geliri büyük ölçüde hidrokarbona dayalı Rusya ve Suudi Arabistan gibi ülkeler üzerinde çeşitli olumsuz etkileri olabilecektir. Buna karşılık Rusya’nın giderek daha fazla uluslararası iş birliğinde yer alması dünya için, Doğu için, Batı için ve diğer bölgeler için bence kazan-kazan imkânları yaratacaktır.