Tüm dünyayı saran Covid-19 pandemisini ve alınan önlemleri değerlendiren Marmara Üniversitesi Acil Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Arzu Denizbaşı, “eski günler” tanımının artık geride bırakılması gerektiğini, zira bundan sonra da bu tür salgınların insanlığı etkileyeceğini belirtiyor ve bu nedenle sağlığa daha fazla yatırım yapılması gerektiğinin altını çiziyor.
Marmara Üniversitesi Acil Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Arzu Denizbaşı, salgın nedeniyle hepimizin evlere çekildiği bir dönemde, tabiri caizse olayın merkezinde yer alan bir isim. Zira kendisi bu sürece, bizzat yaşayarak tanıklık eden bir hekim. Covid-19’un Türkiye’de görünmeye başladığı ilk günlerden itibaren alınan önlemleri ve gelinen aşamayı değerlendiren Denizbaşı, Türkiye’deki sağlık sisteminin güçlü olması nedeniyle ilk dalganın diğer ülkelere oranla az sayılabilecek bir hasarla atlatıldığını, ancak olası yeni dalgaların büyük sorunlara yol açabileceğini söylüyor.
UAA’yı bitirdikten sonra eğitiminize ve akademik kariyerinize nasıl başladınız?
UAA’dan mezun olduktan sonra İstanbul Tıp Fakültesinde 1983-1989 yılları arasında eğitim alarak tıp doktoru oldum. 1989-1994 yıllarında Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde Tıbbi Farmakoloji, ABD’de ise tıpta uzmanlık eğitimi yaparak Farmakoloji uzmanı oldum. Uzmanlık sonrası mecburi hizmetimi o zaman mevcut olan İstanbul’daki İl Hıfzıssıhha Kurumunda bitirdim. 1994 yılında, Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesinde Acil Tıp Uzmanlık Dalı kuruldu ve ilk uzmanlık öğrencisi için TUS ile kadro açıldı. Ben de bu uzmanlık eğitimine başladım. Acil Tıpta kurucu ve “Pioneer” görevi üstlendiğim için eğitim almak amacıyla yurt dışında da görev yaptım. 1995 yılında Birmingham University (İngiltere), 1998’de ise Michigan State University’de (ABD) görevlendirildim. 1995 yılından beri Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesinde çalışıyorum. 2004’te Acil Tıp alanında sınavla doçent oldum ki, Türkiye’de “ilk kadın Acil Tıp Doçenti” benim. Benimle birlikte bir de erkek aday doçent unvanı almıştı. 2009 yılında ise profesör oldum. Fakültemde Yönetim Kurulu Üyeliği, tıp eğitimi komisyonlukları görevleri, TUKMOS Acil Tıp Komisyonu Üyeliği, European Board of Emergency Medicine Üyeliği, Acil Tıp Yeterlik Kurulu Üyeliği gibi idari ve eğitimle ilgili pek çok görev aldım ve Anabilim Dalı Başkanı olarak devam ediyorum. 25 yıllık süre içinde pek çok tıp öğrencisi ve uzman yetiştirdim. Aynı zamanda klinikte çalışıyorum. Türkiye Acil Tıp Derneği’nde aktif görevlerim ve yöneticiliklerim mevcut. Editöryal faaliyetlerim devam etmekte. Google Scholar’da ve PubMed’de taranan yurt içi ve yurt dışı 200’e yakın makalem ve ayrıca kitaplarım mevcuttur.
Dünya belki de uzun yıllardır yaşamadığı boyutta bir pandemi ile karşılaştı. Bu pandemiye yol açan Covid-19’un farkı nelerdi? Nasıl bu boyutlara ulaştı?
Artık hepimizin de yakından takip ettiği ve bildiği gibi Covid-19 virulansı yüksek bir patojen. Ortamlarda ve havada uzun süre kalabilen ve hasta kişilerin solunum yollarından gelen sekresyonlar ile damlacıklarla bulaşan bir virüs. Solunum yollarından yayılan virüsler doğal olarak atmosferde yayılıp pek çok canlı ve cansız maddeye dağılabiliyor. Her taşıyıcı birey, her nefesinde bu virüsü dağıtıyor. İnfluenza gibi virüsler de solunum yoluyla yayılıyor, ancak Covid-19, hem daha bulaşıcı hem de yol açtığı klinik seyir çok ağır. Bir diğer önemli sorun da Covid-19’a karşı toplumsal bağışıklık henüz sağlanamadı. Tüm bu nedenler üst üste gelince, bizim tıpta pandemi dediğimiz küresel salgın ortaya çıktı ve devam ediyor. Boyutları ise gerçekten korkunç; çünkü sonuçta tüm dünyada ölçülebilen verilere göre 7 milyona vaka oldu ve yaklaşık yarım milyon insan bu virüsten ölmüş durumda (söyleşinin yapıldığı tarihteki veriler). İyileşenlerin nasıl bir sağlık sorunu olacağı ve tekrar hastalık riski taşıyıp taşımadığı belli değil. Hem bir sağlık sorunu hem de dünyada toplu yıkım halinde seyreden bir salgın gelişti. Bu boyutlara ulaşmasında ana neden, ki bu benim şahsi görüşüm, Çin’de vakalar başladığında erken uyarıların yapılmaması ve sınır kapılarının erken kapatılmayarak başka ülkelere yayılmasına ortam sağlanmasıdır. Umarım bir daha bu yanlış tekrarlanmaz. Bulaşıcı hastalıkların toplum sağlığı açısından en önemli tedavisi izolasyon ve nüfus hareketliliğinin kontrol edilmesidir. Diğer kişisel korunma yöntemleri bu toplumsal önlemleri desteklemek amaçlı ve bireysel sağlık için yapılmalıdır.
Acil Tıp alanında bir hekim olarak Covid-19 sürecinde siz neler yaşadınız? Nasıl çalışmalar yürüttünüz?
Biz Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesinde 11 Mart’tan beri bir hazırlık içindeyiz. Hatta 12 Mart’ta Antalya’da bir kongremiz vardı ve kongreye de gitmeyip hastanede organize olmaya başladık. Çok hızlıca iki günlük bir takvimle başhekimlikle birlikte acil servis ve hastane tıbbi hizmetlerini Covid-19 olması muhtemel hastalara göre organize ettik. Temiz ve kirli alanlar yarattık. Hekim ve diğer sağlık personeline çok yoğun bir eğitim verdik. Bu arada tüm tıp öğrencilerini de tatil ettik. Kişisel korunma ekipmanları olarak maske, önlük, koruyucular tedarik edildi. Sağlık personeline korunması için izole dinlenme alanları yaratıldı, hatta özel duşlar yapıldı. Ayrıca hastalar giriş yaparken sağlık personeline virüs bulaşmasın diye özel koruma alanları yapıldı ve yeni teknik cihazlar alındı. Bu süreçte bize hem hastane yönetimi destek oldu hem de pek çok hayırsever bizleri yalnız bırakmadı.
Toksikoloji Çalışma Grubunda bir yazınıza ulaştık. Tedavi ve aşı sürecinde dünyada ve Türkiye’de şu an neler yaşanıyor, biraz aktarabilir misiniz?
Ben Türkiye Acil Tıp Derneği Yönetim kurulunda iken 2016 yılında Toksikoloji Çalışma Grubunu kurmuştuk. Hâlâ bu çalışma grubunun başkanlığını yürütüyorum. Covid-19 süresince, hastalık tedavisinde kullanılan ve halk arasında sıtma ilacı olarak bilinen ilaçlar ile diğer antiviral ilaçların toksik ve yan etkileri hakkında bana çok soru geldi. Özellikle hidroksiklorokin ve diğer pnömoni ilaçlarının kardiyak yan etkilerini gözleyen hekim arkadaşlar oldu. Ancak toplama bakıldığında, bu yan etkiler çok azdı. Pandemi başından itibaren Türkiye’de yaygın kullanılıp bakanlık tarafından rehberlere eklenen ilaçların faydalı olduğunu biz klinikte gözledik. Kanıta dayalı, kontrollü, klinik çalışmalar bu ilaçlar için devam ediyor ve uzun dönemde ilaçların etki ve yan etki profilleri daha iyi anlaşılacaktır. Türkiye’de görüştüğüm hekimlerin kanaatine göre, hidroksiklorokin ve favipiravir gözlemsel olarak faydalı ilaçlar oldular. Aşı çalışmalarının devam ettiğini biliyoruz. Aşı çalışmaları uzun dönemli ve sabırlı bir çalışma planı gerektirir. Ayrıca aşılanmanın faydalı olup olmadığını aylar geçmeden anlayamazsınız. Aşıların kaç kişiye yapılacağı, maliyeti gibi önemli sorular da akla geliyor. İlaç etkisi ise hasta olan kişide bir iki günde test edilebilen bir yarar sağlar. Dolayısıyla öncelikle ilaç geliştirme, sonra aşı geliştirme çalışmalarına ağırlık veriliyor. Şu anda ilaç endüstrisi firmaları da büyük beklenti ve yatırım içindeler.