Society for Neuroscience (SfN) tarafından sinirbilim eğitimine katkılarından dolayı ödüle layık görülen Gönül Ö. Peker, “Bugün bir eğitimci olarak değerlendirdiğimde, bizim zamanımızdaki ACI’ın, sunduğu seçmeli dersler ve farklı kulvarlarla, gerçek anlamda ‘kök hücre’ yetiştiren bir gelişim yuvası olduğu kanısındayım” diyor.
Sinirbilim ve tıp eğitimi alanında ulusal ve uluslararası çalışmalarıyla ilklere öncülük eden bilim insanı Emekli Prof. Dr. Gönül Ö. Peker, mezun olduğu İzmir Amerikan Koleji’ni (ACI), tıpkı “kök hücreler” gibi gençlerin ileride farklı ilgi alanlarında ilerleyerek, kendilerini gerçekleştirebilmiş bireyler olmasına ortam sağlayan bir yuvaya benzetiyor. 2018 yılında sinirbilim alanındaki önemli uluslararası kurumlardan Society for Neuroscience (SfN) tarafından sinirbilim eğitimine katkılarından dolayı ödüle layık görülen Gönül Ö. Peker, gençlere, “Daha nitelikli ve anlamlı birey ve toplum yaşamı için beyninizi sevin, iyi tanıyın ve beyin araştırmalarını gönülden destekleyin,” diyor.
SfN tarafından “2018 Award for Education in Neuroscience” ile onurlandırıldınız. Size ödül getiren çalışmalarınız hakkında bilgi verebilir misiniz?
ACI’da kendimi, edebiyat, sosyal bilimler ve her türlü sanat alanına yöneltebilmek üzere ders ve kendi kendine öğrenme seçimleri yapmıştım. Bugün bir eğitimci olarak değerlendirdiğimde, bizim zamanımızdaki ACI’ın, sunduğu seçmeli dersler ve farklı kulvarlarla, gerçek anlamda “kök hücre” yetiştiren bir gelişim yuvası olduğu kanısındayım. Nitekim, hazırlık yılı itibarıyla mükemmel İngilizce’nin yanı sıra özellikle biyoloji, fiziksel fen bilimleri, hijyen-beslenme-gelişim-sağlık bilgisi, cebir, trigonometri, modern matematik (dijital mantığa giriş), çağdaş edebiyat, felsefe ve antropoloji de dâhil olmak üzere, oldukça geniş bir yelpazede öğretim aldık. Sivil toplumun anlaşılması, eğitimi, geliştirilmesi, gücünün farkındalığı ve desteklenmesinin önemi kadar toplumun farklı kitlelerine ulaşabilme gibi kavramların, henüz üniversitelerde bile konu edilmezken ACI’da tanıtılıp benimsetilmesi de avantajlarımdan biri oldu. Lisans ve yüksek lisans eğitimim, ülkemizde, “Sağlıkta Sosyalleştirme”nin oldukça yol almış olduğu yıllara ve Hacettepe Üniversitesi’nin de altın devrine rastlar. Yetişme sürecimde, “yeni tanıtılan-öğretilenin gerçek yaşamdaki karşılığı nedir” ve “farklı yaşantılardaki anlamı, önemi nedir” sorularını sorup yanıt aramayı çok önemsedim. Fizyoterapi-rehabilitasyon mesleğine hazırlanmama rağmen, doktora ve sonrasındaki akademik yaşantımda fizyoloji, sinirbilim, nörofelsefe-nöroetik ve hatta eğitim bilimleri alanına yönelmemi de buna bağlıyorum. Eğitim ve öğretim, hem eleştirel ve kuşkucu tavır takındığım hem de bu alanda gelişmek için tutkulu olduğum süreçlerdi. Beyin, sinir sistemi ve davranışın aşırı kırılganlığının yanında olağanüstü esnek ve geliştirilebilir (nöroplastisite) nitelikleri, rehabilitasyon penceresinden bana inanılmaz zenginlikte kapılar açtı.
Ege Üniversitesi’nde (EÜ) Türkiye’nin ilk Tıp Eğitimi Anabilim Dalı’nın kurucuları arasında bulunmanız da bu döneme mi denk geliyor?
Educational Commission for Foreign Medical Graduates’in (ECFMG), tarihinde ilk kez YÖK aracılığıyla tıp fakültelerine yaptığı, ABD’deki belli başlı üniversitelerde tıp ve sağlık bilimlerinde yenileştirme konusunda bursiyer adayı çağrısına başvurdum. Türkiye’nin bu konudaki ilk iki bursiyerinden (diğeri ACI’dan değerli dönem arkadaşım Prof. Gül Akdoğan’dır) biri olarak, Philadelphia’daki Drexel Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yedi ay fizyoloji ve sinirbilim dersleri verdim. Ayrıca tıp fakültesinin eğitim programı geliştirme ve yönetim kurullarında asil üye olarak çalıştım. Yurda dönünce, Türkiye’nin ilk Tıp Eğitimi Anabilim Dalı’nı EÜ’de kurduk. Çok kalabalık sınıflarda etkin öğrenmeyi sağlayabilmek için yatay entegre programımızı dikey bağlamda da bütünleştirmek üzere, eğitimin ilk yılları itibarıyla klinik dersleri de ilk kez entegre oturumlar, paneller, olgu, senaryo, simülasyon ve model çalışmalarıyla başlattık. Bilişsel bilimin ışığında başarı ve memnuniyet ölçme-değerlendirme ölçütlerimizi standardize edip, niteliğini artırdık. Bu deneyimleri, üniversite eğitim programları dışında da sunabilmek için, 1999’dan itibaren EÜ’de Ege Biyenal Uluslararası Sinirbilim Mezuniyet Sonrası Yaz Okulu’nu (Ege-BINGSS) düzenlemeye başladık. Giderek, uluslararası öğrenci kotasını da artırabilmeyi başardığımız okulun vazgeçilmez özellikleri; öğrencilerin saygın Türk ve yabancı bilim insanlarıyla tanışarak onlardan esinlenmeleri ve rol modeller belirlemelerini sağlamak, uzun erimli ve dinamik iletişim ağları oluşturarak, ileri eğitim ve ortak araştırma fırsatları yaratmaları için olanak sunmak olarak belirlenmişti. Maryland Üniversitesi’nden Prof. Reha Erzurumlu ile benim ortak koordinatörlüğümüzde, pek çok genç sinirbilimciye esin kaynağı olan okulumuzun, uzun yıllar aynı vizyon ve başarıyla varlığını sürdürmesi, uluslararası sinirbilim çevresinde de kabul görüp örnek gösterilmektedir. 1991’den beri verilen “Award for Education in Neuroscience”ın amacı, sinirbilim eğitimine üstün ve özgün katkılarda bulunan bilim insanlarını, SfN yıllık kongresinde onurlandırmaktır. Bugün küresel bir federasyon niteliğinde olan SfN; 1969’da Washington DC’de kurulmuş uluslararası bir dernek. Beyin ve sinir sistemi üzerine araştırmaları ve eğitim çalışmalarını destekleyen organizasyon, 95 ülkede yaklaşık 40 bin temel bilimci ve klinisyen üyeye sahip. SfN 2018 Dönem Başkanı Prof. Richard Huganir, San Diego’daki tören konuşmasında ödüle, “ulusal ve uluslararası eğitim deneyimlerinin ve araştırma işbirliklerinin faydalarını ortaya koyan uzun soluklu, gelişimci ve sürdürülebilir çalışmalarım nedeniyle” layık görüldüğümü belirtmiştir.
İltifata değer bulunmanızın sizde yarattığı hissi öğrenebilir miyiz?
Kanımca bu çok geniş çapta ve geniş zamandaki etkinliklere verilmiş anonim bir ödül; dolayısıyla bu ödülü daha anlamlı ve değerli buluyorum. Ailem, başta Türkiye’de temel sinirbilimlerin öncüsü değerli hocam Prof. Nuran Hariri olmak üzere ulusal ve uluslararası tüm öğretmenlerim, okullarım, yine başta Prof. Reha Erzurumlu olmak üzere değerli meslektaşlarım, çalışma arkadaşlarım, öğrencilerim, 43 yıl ışık ve destek aldığım ve keyifle emek verdiğim Ege Üniversitesi ve tüm kolaylaştırıcı ögeler bu ödülün çok önemli paydaşlarıdır. Oliver Sacks ve Eric Kandel’in de aralarında bulunduğu pek çok ünlü sinirbilimcinin aldığı bu ödüle, ilk Türk ve çok az sayıda kadın bilim insanından biri olarak layık görülmekten ayrıca büyük onur ve kıvanç duymaktayım. Meslek hayatımda aldığım, beni çok gururlandıran ödüllerden bir diğeri de 2006 yılında layık görüldüğüm “Toplumun Her Kesiminde, Aydınlanma ve Farkındalığı Geliştirmeye Adanmış Yenilikçi ve Sürdürülebilir Etkinliklerle Örnek Hizmetler Vermiş Başarılı Türk Bilim Kadını” ödül ve unvanıdır. Atatürk’ün yolunu açtığı özgür ortamda, ACI’ın “öğrenmek için katıl, hizmet için ayrıl” ilkesini bir dereceye kadar gerçekleştirebildiğim için minnettarım.
Kariyeriniz boyunca, alanınıza yönelik birçok ilkin de içinde yer aldınız…
1991 yılında kurduğumuz Türkiye’nin ilk Beyin Araştırmaları ve Sinirbilimleri Derneği’nin (TÜBAS) Genel Sekreterliği’ni ve uzun süre Başkanlığı’nı yürüttüm. TÜBAS, kurulduktan kısa süre sonra International Brain Research Organization (IBRO) ve SfN’nin kurumsal üyesi oldu; Federation of European Neuroscience Societies (FENS) kuruluş sürecinde asil kurumsal üye olarak bizzat yer aldı. Başkanlığım döneminde, derneğimiz dünyadaki ilk SfN Uluslararası Şubesi’ni kurmak için davet edildi. EÜ Fizyoloji Anabilim Dalı’nda kurduğumuz Türkiye SfN Şubesi sayesinde, Türkiye'de sinirbilimi alanında yapılan çalışmaların uluslararası tanınırlığı, entelektüel, finansal ve lojistik olanakları büyük oranda arttı. ECFMG bursiyerliğim sırasında merkezi ABD’de bulunan International Association of Medical Science Educators (IAMSE) kurucular kurulunda ve daha sonra seçilmiş yönetim ve diğer kurullarında görev yaptım. 1997’de, Dünya Tıp Eğitimi Federasyonu’nun (WFME) dünyada bir ilk olarak hazırladığı “Tıp Eğitimi Süreci, Mezuniyet Sonrası ve Yaşam Boyu Mesleksel Eğitim Kalite Standartları ve Akreditasyon Kılavuzları Üçlüsü”nün hazırlanmasında, Türkiye’den davetli ilk ve tek uluslararası hakem ve editör olarak yer aldım. Tıp Eğitimini Geliştirme Derneği’nin kurucu ve seçilmiş yönetim kurulu üyesi, pek çok tıp eğitimi ve sinirbilim kongre, çalıştay ve yetiştirme kursunun ise düzenleyicisi ve eğitimcisi olarak çalıştım. ACI’daki SEV öncesi Local Executive Committee (LEC) üyeliği görevimse, her yönüyle eğitim yönetiminin incelik ve duyarlılıklarına ilişkin farkındalığımı artırdı. 1993’te EÜ Rektörlüğü’ne bağlı Beyin Araştırmaları ve Uygulama Merkezi’nin kurucuları arasında bulundum ve 2007’ye dek Yönetim Kurulu Üyeliği ve Müdür Yardımcılığı görevini sürdürdüm. Öğrenme-öğretme, yaşam boyunca her meslekte ve alanda mutlaka yer alır. Tıp ve Sağlık Bilimleri eğitimciliğimin yanı sıra, genelde mezuniyet sonrası yetiştiricilik, özelde EÜ Psikoloji Bölümü’ndeki ve toplumda beyin-davranış farkındalığını artırmaya yönelik öğrenme-öğretme deneyimim bana eşsiz katkılar sağladı. Genç arkadaşlarıma anımsatayım: Bugün yüksek teknolojilerle kendi kendine ve uzaktan öğrenme her ne kadar popüler ve yaygın olsa da özellikle meslek formasyonu, araştırma, yayımlama ve toplum gönüllülüğü alanlarında rol modeli öğretmenlik ve yetiştiricilik, yeri doldurulamayacak önem ve değerdedir.
Sizi bilim insanı olmaya yönelten temel gerekçe nedir?
ACI ve HÜ’deki eğitimim sırasında tamamen alana yönelik uygulamalı bir meslek tercihim olmasına karşın, hocalarımın çok büyük bir bölümünün, o günün, hatta bugünün değerli, çığır açmış, iz bırakmış seçkin öğretim üyeleri olması, yaşantımda çok esinlendirici ve yol göstericidir. 70’li yılların başında EÜ Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı’nda fizyoterapist olarak çalışmaya başladığımda karşıma çıkan çok değerli nöroloji ve fizyoloji hocalarım da bu eğilimimi pekiştirdi. Özetle, TÜBİTAK karşılıksız doktora bursu, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) yurt dışı doktora sonrası araştırma bursu ve ABD ile İngiltere’deki farklı deneyimler beni bu yönde geliştirmiştir.
2016’da emekli olduktan sonra neler yaptığınızı öğrenebilir miyiz?
EÜ Tıp Fakültesi’nin olağan lisans eğitim programı yanı sıra, her yıl sınırlı sayıdaki öğrenciye sunduğu ve tıp eğitimi boyunca çok iyi yapılandırılmış bir dikey koridor gibi verilen ve mezuniyette, “AEP Diploma Eki” ile taçlandırılan Türkiye’nin ilk Araştırmacı Eğitimi Programı’nın (AEP) planlayıcı, yönetici, danışman ve eğitimcileri arasında yer aldım; halen buradaki derslerime devam etmekteyim. Yurt içi ve yurt dışındaki bilimsel toplantılarda sunumlarım sürüyor. Resmi statüm olmaksızın nöroimünoloji ve nöroetik alanında birkaç bilimsel araştırmaya ve toplumda beyin farkındalığını geliştirme etkinliklerine danışmanlık yapmaktayım. Geçen kış, KKTC Yakındoğu Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencilerine sinir sistemi fizyolojisi dersleri verdim. Türkçe konuşma ve yazma sevdam, 1969’da beni, HÜ’nün o dönemde başlayan Türk Dili ve Edebiyatı sınavında birinciliğe taşımıştı. 2010 itibarıyla ise bu sevdam, Türk Dil Kurumu, Türkçe Gönüllüleri Çalışma Grubu’nda Tıp Terimlerine Türkçe Karşılıklar Kılavuzu ve kapsamlı bir Türkçe Tıp Terimleri Sözlüğü geliştirme tutkusuna dönüştü. Halen, EÜ Eğitim Bilimleri Enstitüsü Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi Programı’nda Yüksek Lisans tezimi hazırlıyorum.
Bu alana yönelecek gençlere neler söylemek istersiniz?
Sinirbilimleri; günümüzün en hızla gelişen ve ilgi gören alanlarının başında gelen multidisipliner ve mültiprofesyonel bir alan olup, popüler deyimle “translasyonel araştırma” dediğimiz laboratuvar deneylerinden klinik test aşamalarına, sırasıyla ruhsat ve patente, oradan da toplumdaki hasta ve sağlıklı tüm insanlara “uygulanabilir yarar” olarak ulaşabilecek, her adımı sürprizlerle dolu bir serüvendir. Akla gelebilecek hemen tüm meslek, uzmanlık ve bilim alanlarından yetişen gençlerin ilgi duyacağı, kendini gerçekleştirebileceği ve katkıda bulunabileceği, Emily Dickinson’ın şiirinde, “göklerden engin, denizlerden derin” olarak betimlediği, molekülden topluma, beyin-sinir sistemine özgü çok zengin ve bütüncül alandır. Gençlerimize, “daha nitelikli ve anlamlı birey ve toplum yaşamı için beyninizi sevin, iyi tanıyın ve beyin araştırmalarını gönülden destekleyin” diyorum. Geriye baktığımda yaşamım boyunca kazandığım vizyon, özdeğer, bilgi ve becerilerin en büyük payı benim için halen en etkin, gelişimci ve keyifli öğrenme ortamı, topluma ve geleceğe sorun çözmek amacıyla hizmet etmek üzere en sağlam ilkelerle hazırlayan bir yuva olan ACl’a aittir; candan ve gönülden minnettarım.