İzmir Amerikan Kolejinden mezun olduktan ve yüksek öğrenimini tamamladıktan sonra profesyonel hayata atılan, orada edindiği tecrübeyi Sağlık ve Eğitim Vakfına taşıyan Begüm Üçer Dilmen, tüm mezunların gerek SEV’e, gerekse okullara katkı sunabileceğini söylüyor.
Sağlık ve Eğitim Vakfı İnsan Kaynakları Müdürü Begüm Üçer Dilmen, içinde yetiştiği, kültürüyle büyüdüğü kuruma katkı sunmak üzere tabiri caizse elini taşın altına koymaktan imtina etmeyen mezunlardan biri. Bu kültürün gelecek nesillere aktarılmasını sağlamak amacıyla, kendisine nerede ihtiyaç varsa orada olmuş şimdiye kadar. Dilmen, SEV’in kendisi için önemini ve kurumda çalışmaya başlamasının öyküsünü anlatıyor…
Begüm Hanım, isterseniz sizi okurlarımıza kısaca tanıtarak başlayalım. İzmir Amerikandan mezun olduktan sonraki eğitiminizi ve SEV İnsan Kaynaklarına uzanan kariyerinizi anlatabilir misiniz?
ACI sonrasında Ege Üniversitesi İşletme Fakültesinde okudum. Üniversite hayatı ACI’daki kadar dolu ve hareketli geçmiyordu. Üniversiteye devam ederken haftada üç gün çalışmaya başladım. Yöneticilerimin önerisiyle Halkla İlişkiler alanında Amerika’da yüksek lisans yapmaya karar verdim. İletişim hukuku, pazarlama, organizasyonel gelişim gibi dersler alarak mezun oldum. İzmir’de Turyağ olan şimdiki Henkel’in hızlı tüketim şirketinde Halkla İlişkiler Koordinatörü olarak göreve başladım. Bilgisayarların olmadığı, elektrikli daktiloların yeni çıktığı zamanlar... Cep telefonu, e-posta gibi teknolojiler hayatımıza henüz girmemişti. Her hafta tek tek gazeteleri dolaşır, basın bülteni dağıtır, yüz yüze iletişim kurarak basın ilişkilerini yönetmeye çalışırdık. İnsan Kaynakları da daha yeni yeni kurulmaya başlıyordu. Yöneticilerim, dil bildiğim için beni İngiltere’ye ve Henkel’in merkezi olan Almanya’ya göndererek İnsan Kaynakları alanında eğitilmemi sağladılar. O dönemlerde global Henkel’de kadın olarak yönetim kademesindeki üç kişiden biriydim. Kadınların Almanya’da bile kariyer basamaklarını tırmanmakta zorlandıkları yıllardı. Şirket birleşmeleri olunca, Türk Henkel’e geçerek 1997’de İstanbul’a geldim ve İnsan Kaynakları Müdürü olarak devam ettim. Henkel’den ayrıldığım 2011 yılına dek Yönetim Kurulu Başkanlığı, Ülke Müdürlüğü gibi görevlerim olsa da, hep insan kaynaklarıyla ilgilendim.
Uzun bir profesyonel hayattan sonra İzmir Amerikanın da çatısı altında olduğu SEV’de çalışmaya nasıl karar verdiniz? Buradaki görevinizi biraz anlatabilir misiniz?
2011’de kimya sektöründen ayrıldıktan sonra birkaç yıl danışmanlık yaptım. 2015 yılında o zamanki Yönetim Kurulu Başkanımız Ceyda Aydede’nin çağrısıyla SEV’de göreve başladım. Vakıftaki ve okullardaki yöneticilerimizle birlikte kurumsallaşma yolunda gereken tüm alanlarda çalıştım. İlk başladığımda satın alma departmanı yeni kurulmuştu ancak başındaki yöneticimiz ayrılmaya karar vermişti. Devralacak kimse yoktu, bir yıl kadar satın almaya destek verdim. CIS akreditasyonlarıyla ilgilenilmesi gerekiyordu, başka kimse olmadığı için akreditasyonların koordine edilmesine destek vermeye başladım. Sonrasında Çocuk Koruma Projesi gündeme geldi. O dönemde UAA’nın başdanışmanı olan yöneticimizin yardıma ihtiyacı vardı. Onunla birlikte Çocuk Koruma Projesini başlattık ve belli bir noktaya getirdik. Diğer bir deyişle, nerede yangın varsa onu söndürmeye çalışıyorduk. Artık kurumsallaşmış bir yapı var; daha proaktif olarak sadece kendi işlerimle ilgilenebiliyorum. İnsan Kaynakları alanında okullarımızda İK departmanını kurduk. Yedekleme/performans/ücret yönetimi alanlarında kalıcı sistemler oluşturduk. Okullarda yönetişim yapısını revize ederek, okul kurulları (School Governing Body) kurduk. Eğitim kadrolarını güçlendirmek için yetkin eğitimcileri bünyemize kattık. İdari İşler Departmanını oluşturduk ve tüm kurumlarımıza idari işler anlamında merkezi destek sunmaya başladık. Kurumlarımızın tarihinde ilk kez bir insan kaynakları yazılımını kullanıma aldık. İnsan Kaynakları olarak devam eden projelerimiz ve tabii ki daha çok yapılacak işimiz var.
Anneniz Bercis Toğulga, ACI’ın unutulmayan öğretmenlerinden biri olarak hatırlanıyor. Annenizin çalıştığı, belki bahçesinde büyüdüğünüz, sonra mezunu olduğunuz bir okulda-kurumda çalışıyorsunuz... Neler hissediyorsunuz, neler söylemek istersiniz?
Bu gerçekten çok ilginç oldu. Ben eğitim için İzmir’den ayrıldıktan sonra ACI’a pek uğrayamadım. Hep söylerim; ağabeyim de, ben de, annemin ACI için anlamını cenaze töreninde anladık. Tören için oditoryuma gittiğimde çok duygulandım. Folklor oynadığımız, koro veya öğrenci birliği için sahnede olduğumuz dönemler aklıma geldi. Hiçbir zaman annemin cenaze töreni için orada konuşma yapacağımı aklıma, hayalime getiremezdim. Camideki törende öğrencilerin, velilerin ve dostların vedası ise hiç şahit olmadığımız türdendi. Göreve başladıktan sonra ilk kez ACI main office’e girdiğimde annemin ofisinde bulunmak çok farklı bir duyguydu. Ama İzmir SEV’in zaman kapsülü için gittiğimde annemin öğrencileri olan velilerle, kendisinin öğrencisi olan İzmir SEV yöneticileriyle törende duygulu anlar yaşamam ise anlatılır gibi değildi. Kolay kolay ağlamayan ben, hem ağlamamı durduramadım hem de herkesi ağlattım.
Biraz ACI günlerine dönersek, o günlerden sizi etkileyen öğretmenler, dostluklar, anekdotlar var mı? Okul günleriniz nasıldı?
Bizim dönemde başdanışman olan Lynda Blake’i anmadan geçemem. O yıllara dönüp baktığımda, pek çok öğrencisi gibi ben de yere kâğıt atmamayı ve pek çok konuyu kendisini örnek alarak öğrenmiş biriyim. Tüm öğretmenlerimiz bizlerin hayatına dokundu. Sevgili Pınar Emiroğlu olmasaydı, muhtemelen o yaşlarda sadece yabancı müzik dinleyen biri olarak folkloru ve ayrıca Türkçeyi iyi kullanmayı öğrenemezdim. Bergün Hanım, Anet Hanım, Eda Hanım, Ümit Hanım, Özcan Hanım, Mr. Sullivan unutulmaz. Ülkü İskit bizim Ülkü ablamızdır, rahmetli kardeşiyle uzun yıllar Turyağ’da mesai arkadaşıydık. Aramızda olmayan tüm öğretmenlerimize rahmet diliyorum. Tabii o dönemki sevgili öğretmenlerimin çocuklarıyla, sınıf/okul arkadaşlarımla aynı kurumda iş arkadaşı olmak da ayrı keyif veriyor. Yeni öğretmen oryantasyonlarında Whitman Shepard tanıtım yaparken, bir silsile halinde “benim başdanışmanım, Whitman Shepard’ın babasıydı” dedikten sonra, Didem Erpulat da “Begüm’ün annesi benim müdürümdü” diyerek başlayıp, devam ettiriyorduk. SEV ve kurumları gerçek bir aile.
SEV camiasının uzun süredir içinden biri ve SEV’in İK yöneticisi bir profesyonel olarak, genç mezunlara öğretmenlik mesleği ve SEV Okullarında kariyer için neler söylemek istersiniz?
SEV olarak, mezunlarımızı kurumlarımıza tekrardan kazandırmak istiyoruz. Mezunlarımızın öğretmenlik mesleğine özendirilebilmesi için efsaneleşmiş öğretmenlerimize ve müdürlerimize çok iş düşüyor. Gençler farklı ülkelerde çalışmak istiyorlarsa, eğitim alanında da uluslararası öğretmenlik ve müdürlük yapabilmek için eğitimler, programlar var. Onlara katılarak, Türkiye dışında da öğretmenlik ve idarecilik yapmak mümkün. Her meslek gibi öğretmenliği de severek yapabilecek olan mezunlarımıza, müdürlerimiz aracılığıyla kariyer günlerinde bu bilgilerin aktarılmasını temin etmeye çalışıyoruz. SEV, 1000’in üzerinde çalışanı olan bir kurum. Her organizasyon gibi mali işlerden satın almaya, kurumsal iletişimden insan kaynaklarına kadar farklı fonksiyonları var. Öğretmen olmayanları da kurumlarımıza bekliyoruz. Profesyonel olarak çalışmanın ötesinde Yönetim Kurulumuz ve Mütevelli Heyetimizdeki gönüllü mezunlarımız da her zaman özveriyle çalışarak katkıda bulunuyorlar.