1966 yılında ABD’den Tarsus’a öğretmen olarak gelen John F. Snyder, o yıllarda TAC’de okuyanlar için öğrencileriyle ilişkileri ve masaya bağdaş kurup anlattığı dersleriyle efsaneleşen öğretmenlerden biri. Üç yıl sonra ABD’ye dönse bile, TAC yıllarını ve öğrencilerini hiç unutmadı. Hâlâ birçok öğrencisiyle mesajlaşmayı sürdüren Mr. Snyder, 1992 yılından bu yana, tam 30 yıldır iki TAC’li kardeş Abdullah Paksoy ve ağabeyi İbrahim Paksoy’a her bahar gündönümünde ilginç aile fotoğraflarıyla hazırladığı özel kartpostallar göndermeye devam ediyor. Abdullah Paksoy, Connect için bahar ekinoksu kartpostallarının hikâyesini kaleme aldı ve Mr. Snyder ile TAC günlerini konuştu.
Yazan: ABDULLAH S. PAKSOY (TAC’72)
1965 yılında Tarsus 75 bin kişiydi, hayat basitti. Adana’dan, okulumuz TAC’ye iki buçuk saatte giderdik. Elli kişilik Prep sınıfımızın belki kırkı yatılıydı. On kişi kadar Çukurovalı hafta sonu evlerimize giderdik, üç beş “nehari” arkadaşımız ise her akşam evlerinde yatardı. Çoğunluk olan devamlı yatılılar hep okuldaydı, yeme yatma burada, çamaşırları burada yıkanırdı. Çarşambaları iki saat şehre çıkma izni vardı. “Detention” cezamız yoksa, cumartesi öğlenleri hafta sonu çıkışı vardı. Adana’dan pazartesi dönüş için sabah 05.30’da yollara çıkılırdı.Okul içinde İngilizce zorunluydu, ağızdan kaçan her Türkçe kelimeye birkaç kuruş öderdik. Televizyon, telefon, kredi kartı falan yoktu, yatakhaneler sobasızdı. "Tablet" dediğimizde akla ilaç hapı, çikolata gibi şeyler gelirdi. Bir radyo odası vardı, orada havadis dinlenirdi. Eve mektup yazılır, pul yapıştırıp postalanırdı.
Tarsus, evlerimize çok uzaktı, bizle “Golleç bebeleri” diye alay ederlerdi. T-shirt ile sokağa çıksak “mintanını gey” diye laf yerdik. ABD-Vietnam savaşı yıllarıydı. 1966’da TAC’ye gelen John Snyder hocamız ilk “hippi”lerdendi. Kendi dilinden öz geçmişiyle devam edersem, Tarsus’ta erken Robeson dönemiydi, John Snyder üç yıllık öğretmenlik sözleşmesini 1969’da tamamladı. Sonraki yedi yıl boyunca bekar olarak New York City’de partilere katıldı ve uluslararası lise öğrenci değişim programı AFS’de yönetici olarak çalıştı. John sonunda büyümeye, evlenmeye, Wharton yüksek lisans okulunda MBA yapmaya, çocuk sahibi olmaya ve Marx’ın burjuva dediği şeye katılmaya karar verdi. Geri kalan kariyerinde önce General Electric’te (GE) ve daha sonra British Aerospace’de (BAE) finans direktörlüğü yaptı. John ve ailesi, birkaç kez Türkiye’ye dönen ve ömür boyu süren birçok Türk dostluğuna sahip olan Türkofillerdi.
Ağabeyim İbrahim 68’de, ben ise 72’de TAC’den mezun olduk. 1992 yılıydı, internet yok... Snyder Hoca’dan bana gelen ilk kartpostal hoş bir sürpriz olmuştu. Herkes Noel, yılbaşı kutlarken, Hocam sıra dışılığını yine göstermiş, ekinoksumuzu kutluyordu. Ondan sonra da her yıl bir öncesinden farklı, ailesinin ekinoks için özel çekilmiş fotoğraflarından oluşan komik kartlarını yollamaya devam etti. Ben de Adana, Kapadokya gibi yerli kartpostalları onun Alabama adresine yolluyordum. Hâlâ Mart aylarında gelen kartlara bazen mektupla, bazen de e-posta ile cevap veriyorum. Snyder Hoca’dan ağabeyimle bana gelen kartlar 30 yıldır devam ediyor.
Tarsus’un nüfusu şimdi 350 bini geçti, 26 ilden daha büyük, e-posta, cep telefonu, sosyal medya çok yaygınlaştı. Oyunlar bile sanal, ekranlarda oynanıyor. Zamanının vinil plakları gibi Hocam’dan gelen bu kartların anlamı çok değerli. TAC’nin 55 yıl evvelki hocalarımız da dâhil içimize nasıl derin işlediğini fark edince hâlâ şaşırıyorum. Okuldan kopamayız, 36 yıldır TAC salonunda basket oynuyoruz. Birlikte terlemenin, mavra atmanın yerini hiçbir şey tutamaz. “Tablet” dediklerimiz şimdi yenilir yutulur şeyler değil- hepimizin elinde dijital bir cihaz. Wi-fi bağlantısı olmazsa olmaz.. Sonumuz hayrola..!
“Hak tanır adamlar her yerde bulunur”
Geçen yıl Snyder Hocamız emekli oldu, Nevruz zamanı kartlar hâlâ geliyor. Benim de bu yazışmalardan çok özel bir “hardcopy kartpostal” koleksiyonum oldu. Birkaçını sizlerle paylaşıyor ve sözü Snyder Hoca’ya bırakıyorum:
1960’larda TAC’ye gelişinizi anlatır mısınız?
TAC’ye geldiğim ilk gün 1966 yılının Ağustos’uydu. Okulun bekçisi Hüseyin Ağa, üç oğlunun sünnet töreni için arkadaşlarını, akrabalarını ve TAC öğretmenlerini okulun yakınındaki mütevazı evinin arka bahçesine davet etmişti. Kör bir hacı, Kuran’dan ayetler okurken, Hüseyin Ağa’nın yaklaşık 10 yaşındaki en büyük oğlu beyaz cübbesi ve maşallah şapkasıyla, cesurca ve gururla ayağa kalktı. Amcasının kucağına oturdu ve amcası onu sıkıca tuttu. Flüt müziği kulağına yüksek sesle çalınıp ağzına şeker tıkılırken, oğul birden yutkundu, gözleri doldu, şekerleri tükürdü, annesi ve teyzelerinin ilgilenmesi için içeride yatağına götürüldü. Ortanca oğul için de öyle. Bununla birlikte, yaklaşık 6 yaşındaki en küçük oğlu, korku içinde ağlayarak amcasının kucağına zorla oturdu. Bu, kültürel farklılıklara ilk maruz kalmalarımdan biriydi. Benim sünnetim ise doğduktan birkaç gün sonra hastanede yapılmıştı.
O günlerde TAC’de atmosfer nasıldı?
Okulun havası ve moraller mevsimlerle değişirdi. Sonbaharda öğrenciler, yaz tatilinden sonra arkadaşlarına geri dönmek için can atarlar ve yeni Amerikalı öğretmenleri çok merak ederlerdi. Liseliler, yeni öğretmenlerin davranış sınırlarını test etmeyi ve taklit edebilecekleri herhangi bir Batılı genç kültürel yeniliği öğrenmeyi severlerdi. Soğuk ve nemli kış ayları, okula daha az iyimser bir ruh hâli getirirdi ve garip bir şekilde, her yıl bir veya iki skandal çıkardı. Örneğin, bir öğretmenin bir öğrenciye davranışı hakkında yaygara kopar, başka zaman bir öğretmenin başka bir öğretmen veya eşiyle dedikodusu çıkardı. Bahar mevsimi coşkuları tazelerdi, finaller zamanı sınav kaygıları artar, dönemin sonunda mezun olan sınıf bir alt sınıfa, kampüsün tüm kapılarını açan ana anahtarı gizlice devrederdi. Bu döngü pek değişmemiş olabilir.
Okulda sizi en çok ne etkilemişti?
Öğrencilerin zekâsı. Notları düşük olan öğrenciler bile çok zekiydi. Sonunda hiçbir öğrencinin sınıfta kalmaması gerektiğine ikna oldum. Bir öğrencinin notları düşük olduğunda, okul, ek derslerle ve öğrencinin motivasyonel ve davranışsal sorunlarına yönelerek daha fazla ilgi göstermeliydi. En önemlisi, TAC’de ve sonraki uluslararası iş seyahatlerinde, hiçbir dinin veya kültürün ruhun saflığı üzerinde tekeli olmadığını öğrendim. Hak tanır adamlar her yerde bulunur.
TAC’deki öğrencilerinizle bağlantınızı nasıl devam ettirdiniz?
Öğrencilerimle bağlantımı iş seyahatlerim sayesinde sürdürdüm. AFS öğrenci değişim programı için çalıştım, seyahatlerde ve daha sonra General Electric ve British Aerospace’de finans yöneticiliği işlerim beni bölgeye birkaç kez getirdi. Ailemle Türkiye’de tatil yapmak ve birkaç Homecoming’e katılmak, iletişimde kalmamı sağladı. Oğlum Boğaziçi Üniversitesinde bir sömestr okudu ve son yıllarda sosyal medya sadece iletişimimi sürdürmekle kalmadı, aynı zamanda TAC günlerinden birçok arkadaşımla yeniden bağlantı kurmamı sağladı.
Bahar Ekinoks kartlarının anlamı nedir?
Noel kartlarının yerini aldılar. Baharın gelmesi, doğanın uyanması özel dini bayramlardan daha anlamlı, uluslararası eğlence zamanıdır.