Pandemiyle tüm dünyanın, Türkiye’de de Hayat Eve Sığar aplikasyonuyla birçoğumuzun tanıştığı Temas Takip Uygulamalarını, bugünlerde kamu, belediyeler ve özel şirketlere sunmaya başlayan Geodo Teknoloji’nin ortaklarından Efe Kart’a soruyoruz.
Pandemiyle birlikte sağlık kadar olmasa da oldukça gündemde olan bir konu vardı: Teknoloji… Filyasyon, yani test sonucunda virüsün bulaşmış olduğu belirlenen insanların temas ettiği diğer insanları tespit ederek onları da karantinaya alıp, virüsün en temel gücü olan yayılma hızını (R0) sınırlama amacına teknoloji çok önemli katkılar sağladı. Özellikle Singapur, Güney Kore, Çin ve Hong Kong gibi ülke ve bölgelerde Temas Takip Uygulamalarının (TTU) pandemiyle mücadelede oldukça etkili olduğu ortaya konunca, tüm dünya bu teknolojilere gözünü çevirdi. Aşı ve tedavinin henüz ufukta görünmediği bugünlerde, özellikle akıllı cep telefonları ve giyilebilir cihazlardaki GPS, Bluetooth, özel sensör teknolojiler, konum belirlenmesinden yapay zekâyla yayılım tahminlerine kadar birçok yenilik seferber ediliyor. Ancak en temel kişisel veriler arasında yer alan anlık konum ve kimlerle bir araya geldiğiniz gibi konuların devletin veya başka kurumların kontrolüne bırakılması da, bir anda tartışmaları başka bir boyuta taşıdı. Birçok uzman, en demokratik ülkelerde bile yaşasanız, bu bilgilerin toplanmasının, saklanmasının ve işlenmesinin insanlar ve toplum için çeşitli riskler taşıdığını söyledi. Otokratik yönetimleri güçlendireceği belirtilen, tüm verilerin merkezi bir yerde toplanıp işlenmesine dayalı temas takibi ile Google ve Apple’ın başını çektiği teknoloji şirketlerinin önerdiği, verilerin sadece insanların kendi cihazlarında işlenerek temas takibi yapılması tekniği arasında ciddi bir tartışma sürüyor. Tam bir virüs takibi vaat eden merkezi sistem ve otokratik riskler mi ya da takibi kullanıcının tercihine bırakıp lokasyon bilgisi vermeyen ve demokratik kuralları güçlendiren bir sistem mi?
Ancak bu sorular işin bir tarafı; haziran ayında Almanya’da bir mezbahada yüzlerce işçide virüs çıkması gibi, Temas Takip Uygulamaları, binlerce çalışanı olan şirketlerin böyle riskli bir ortamda iş sürekliliğini sağlayabilmeleri açısından da çok kritik bir hale geliyor. Genç girişimcilerin kurduğu Geodo’nun geliştirdiği CoroWarner uygulaması, çalışanların telefonlarına yüklenerek, bir çalışanınıza tanı konulduğu anda, o kişinin ve son günlerde bulaştıracak kadar yakınlaştığı tüm diğer çalışanların bilgisini doğrudan şirket doktoruna ulaştırıyor. Temas Takip Uygulamalarını sunmaya başlayan Geodo’nun ortaklarından Efe Kart’a soruyoruz.
Efe Bey, isterseniz kısaca sizi Connect okurlarına tanıtarak başlayalım? TAC’nin ardından eğitiminize nasıl devam ettiniz?
TAC’de üç yıl okuduktan sonra lise hayatıma Ankara’da, Çankaya Milli Piyango Anadolu Lisesinde devam ettim. Sonrasında da ODTÜ İktisat bölümünü kazandım ve 2019 Ocakta da mezun oldum.
Genç bir girişimci olarak, pandemi tüm dünyayı kasıp kavururken Geodo’nun CoroWarner aplikasyonuyla gündeme geldiniz. Şirketinizden biraz bahsedebilir misiniz?
Aslında ben Geodo Teknolojiye yakın zamanda dâhil oldum. Geodo, 2017 Eylülde ODTÜ’deki Tasarım Fabrikası (Design Factory) isimli dersten çıkmış bir proje. Bu derste, kurumlar çalışma alanlarında yaşadıkları verimsizlikleri, problemleri case olarak sunuyorlar ve bir dönem boyunca öğrenciler gruplara ayrılarak her bir kurumun vakası üzerinde çalışıyor. Şu anda birlikte çalıştığım iki ekip arkadaşımın da içinde olduğu 5 kişi de UNDP’nin “Kara Mayını Temizleme Operasyonlarının İyileştirilmesi” üzerine çalışmalarına başladı. 2018 Eylülünde ODTÜ Teknokent’in ‘Yeni Fikirler Yeni İşler’ yarışmasında finalde SSB (Savunma Sanayi Başkanlığı) ödülünün kazanılmasından sonra da ticari hayatımız daha da gerçeğe dönmeye başladı. TUBİTAK T-BİGG desteğiyle de ürünümüzün Ar-Ge sürecinde önemli bir yolu tamamladık. Bu senenin nisan ayında da EPDK’nın yeni mevzuatınca desteklediği ilk start-up olduk. Elektrik dağıtım şirketlerinin operasyonlarını iyileştirmek adına ilk kullanım vakamızla benzeşecek şekilde yeraltı varlıklarının hassas işaretlenmesi ve haritalandırılması üzerine çalışmalarımızı bu alana yaydık. Bir yıl içerisinde bu iki ürünümüz de çıkacak ve alanındaki ilk yerli ve milli ürün olacak. Genel olarak konum ve pozisyonlama teknolojileri ile Coğrafi Bilgi Sistemleri’nin (GIS-CBS) birbirleriyle anlamlı kullanılabildiği sektörel use-case’ler odaklı çalışıyoruz. Geodo, hassas arazi ölçümü gerektiren endüstriyel ihtiyaçlar doğrultusunda işaretleme, haritalandırma ve raporlandırma hizmetlerini bir el terminaliyle (gereken yerlerde kendi üretimimiz olan bir baz istasyonu yardımı ile) yapılmasını hedefliyor.
Yani konum belirleme konusundaki bu uzmanlığınız sayesinde virüs temas takip yazılımınızı hemen hayata geçirebildiniz… Uygulamanız CoroWarner’ı biraz anlatabilir misiniz? Şirketler nasıl kullanabiliyor bu uygulamayı?
Tabii bu birikimimiz çok etkili oldu. Geodo Teknoloji olarak, Covid-19 salgın yayılımıyla ilgili Türkiye çapında gerçekleştirilen bir teknolojik fikir yarışması olan “CoronathonTürkiye” yarışmasına katıldık. 36 saatte geliştirdiğimiz çözümü fikir aşamasından en basit şekilde kullanılabilir hale (MVP aşamasına) getirdik ve yaklaşık 1500 başvuru içerisinden ilk 12’ye girmeyi başardık. CoroWarner’ın temel amacı aslında fabrikaların ve mavi yaka yoğunluklu üretim gerçekleştiren firmaların, kampüsleri içerisindeki çalışma ortamının verimliliğini artırmak. Şöyle ki; birçok firma pandemiden ötürü, çeşitli regülasyonlarla çalışan sağlığını gözetmek zorunda. Bu konuda en önemli bileşenlerden bir tanesi de sosyal etkileşim ve mesafe takibi. Mesafe takibi, tüm tedbirler bazında alınan diğer önlemler için de kritik bir önkoşul olarak ortaya çıkıyor. Biz de bir mobil uygulama aracılığıyla, çalışanların sosyal etkileşimlerinin ve semptom takiplerinin yapılabileceği, hangi çalışanların ve departman gruplarının risk taşıdığını, eğer ki bir çalışana tanı konursa, o çalışanın kimlerle ne kadar süre ve mesafede etkileşime geçtiğinin anlaşılabileceği bir sistem geliştirme hedefiyle yola çıktık. Böylelikle, virüs kapmış olma şüphesi olan çalışanların da risk derecelendirmesini yapabilmeyi hedefliyoruz. Ayrıca hastalığın belirti trendleri insandan insana değişkenlik gösterebildiği için, semptom takibi de hem anlık hem de geleceğe dönük olarak önem arz ediyor. Dolayısıyla uygulamamız içerisine, çalışanların belli aralıklarla semptom girişlerinin yapılacağı bir özellik de ekledik. Böylelikle, işlemeye devam eden Türk ekonomisinin çarklarının Covid-19 virüsünün yarattığı tahribattan minimum etkilenmesi adına, sosyal mesafe ve semptom analizi ihtiyaçlarının dijitalleştirilmesini ve şirket adına alınacak aksiyonların verimliliğini arttırmayı hedefliyoruz.
CoroWarner projesi pandemiyle ulusal basında da yer buldu. Tüm dünyada pandemiyle mücadelede Temas Takip Uygulamaları (TTU) neden gündeme geldi? Dünyadaki TTU sistemlerinin nasıl çalıştığını anlatabilir misiniz? Ne tür yaklaşım farkları var?
Temas Takip Uygulamaları özellikle yaşadığımız son salgın süreciyle birlikte iyice popülaritesini arttırmış durumda; fakat icrası değişse de aslında bu tekniğin temeli yıllar öncesine dayanıyor. Tekniğin uygulaması eldeki inovatif imkânlar doğrultusunda günümüze kadar gelişerek geldi. Hatta Covid-19 sürecindeki kadar olmasa da 2004’te ebola salgının durdurulması için de kullanılmış bir teknik. Eskiden bir dedektif misali sadece sahada manuel olarak bu işlem gerçekleştirilirken, şimdi ise Bluetooth ve GPS teknolojilerinin anlamlı ve uyumlu kullanımları doğrultusunda temas takiplerinin yapılabilmesi mümkün. Bunlardan ilki 2020 Mart ayı sonunda Singapur hükümetinin çıkardığı Trace Together uygulamasıydı ve teknoloji olarak BLE’yi kullanıyorlardı. Uygulama içerisinde Bluetooth erişiminin iznini isteyerek, vatandaşlardan herhangi birisine tanı konulursa, tanı konulan kişinin geriye dönük etkileşim analizleri yapılıyor, ardından da şüpheli konumdaki o kişilere kendilerini karantinaya almaları gerektiğine dair bilgilendirme yapılıyordu. Aynı uygulamayı daha sonrasında Avustralya, Birleşik Krallık ve Malezya gibi ülkeler de kullanmaya başladı. Yalnız, yapılan analizlerin verimliliği için, bu uygulamaları olabildiğince çok vatandaşın doğru bir şekilde kullanması gerekiyor. Son kullanıcı hedefli mobil uygulama pazarında, son yıllarda müşteri edinme maliyetinde (CAC) görülen artışlar, aslında bu işin çok kolay olmadığını gösterir nitelikte. Yani Bluetooth ve yalnız kullanıcının isteğine bağlı çalışması tam bir çözüm olmayabiliyor. Daha sonrasında ise Google ve Apple, ortak bir API (standart çalışma arayüzü) ortaya koyarak, TTU uygulamalarının geliştiricilerine kolaylık sağlamayı hedeflediler. Fakat bu iki teknoloji devinin bu API’nin kullanılmasına yönelik şart koştuğu sıkı kurallar mevcuttu. Bunlardan bir tanesi, uygulamaların kişisel veri toplayamayacağına yönelikti. Böylelikle, vatandaşların veri güvenliği ve gizlilik kaygılarının minimize edilmesi hedefleniyordu. Yani etkileşimlerin nerede olduğuna dair de GPS’ten faydalanılamayacaktı. Aynı zamanda toplanılan veri sadece kullanıcı telefonlarında depo edilip, herhangi bir sunucu ihtiyacına gerek olmaksızın, kullanıcı cihazı bazlı sistemi teşvik ediyorlar. Tabii bu kısıtlamalar Fransa, Norveç ve Birleşik Krallık gibi ülkelerde tepki topladı, çünkü aslında elde edilmesi beklenen veri, hastalığın yoğunluk gösterdiği bölgelerin de saptanmasıydı. Yukarıda da bahsettiğim üzere, TTU’ların bir başka yaklaşımı da kullanıcıların GPS verileri üzerinden analizlerin yapılmasına yönelikti. Aslında veri güvenliği konusunda en problemli yaklaşımın GPS olduğunu söyleyebiliriz; çünkü uydu sistemleri sayesinde kişilerin hükümetlerce ve operatör şirketlerince takip edilmesi ihtimali söz konusu olabiliyordu, hatta kişi akıllı telefon sahibi olmasa bile! Ama aynı zamanda GPS teknolojisi sapma payı (özellikle kapalı alan ortamlarda), analizlerin tutarlı yapılmasını engelleyecek boyutta olabilmekte.
Yani her iki yaklaşımın da artıları ve eksileri mevcut… Siz CoroWarner ile nasıl bir teknik uyguluyorsunuz? Uygulamadan ve hedeflerinizden bahsedebilir miyiz?
Fikrimiz ilk ortaya çıktığında biz de aynı şekilde Singapur’daki gibi Trace Together’ın sistemini benimsemiştik. Aslında kurumlara hitap etmeden önce biz de Sağlık Bakanlığı aracılığıyla vatandaşa ulaşılmasını hedeflemiştik. Böylelikle, aksiyon alımında kamu otoritelerinin kullanabileceği ve mahalle bazlı salgın yönetim sürecini sağlamak istiyorduk. Fakat bu durumda güçlü bir gizlilik stratejisi oluşturmamız gerekiyordu. Bilgi güvenliği kaygısının vatandaşta uygulamaya karşı oluşturacağı kaygıları ve churn rate’in (sakınma oranı) beklentimizin üzerinde olması ihtimalini öngörerek, ilk günden itibaren aramızda hukukçu bir kurucu ortağımız oldu. Farklı senaryolara karşın oluşturduğumuz açık rıza, aydınlatma ve bilgilendirme metinlerimiz mevcut. Aynı zamanda değer önerimizi de hukuki uygunluk ve güvenlik üzerine temellendirmiş durumdayız ve iletişimini buna yönelik gerçekleştiriyoruz. Birçok yeni ortaya çıkan startup gibi zamanla ürünümüzü pivot ederek, senaryomuzu ilk haline göre çok daha az veri ile efektif analizler yapabilecek bir pozisyona getirdik. İş modeli stratejimiz de evrildiğinden ötürü GPS, yaş, kronik hastalık verisi ihtiyacımız da kalmamış oldu. Yine de iletişim stratejimizi bu durumdan bağımsız olarak hassas bir şekilde sürdürüyoruz. Uygulamamızın son testlerini gerçekleştiriyoruz ve çeşitli çatı kuruluşlarla satış ve kanal görüşmelerimiz devam ediyor. Sağlık Bakanlığı ile salgın sürecinin başlarında yoğun bir şekilde iletişimimizi gerçekleştirdik ve şu an Hayat Eve Sığar uygulamasına fikri olarak elimizden geldiğince katkı sağlamayı hedefledik. Aynı zamanda belediyelerle görüşme halindeyiz ve onların süreçleri nasıl geliştirilebilir üzerine fikir akışlarımız sürmekte.
Bu alanda merkezi sistem ve kullanıcı bazlı sistem arasındaki tartışmaya nasıl yaklaşıyorsunuz? Bu ikisi arasındaki farkı kısaca anlatabilir misiniz?
Aslında ikisinin kullandığı teknoloji de aynı; fakat merkezi sistemde tutulan veriler sağlık otoriteleri gibi bir kurumun kontrolünde belli bir sunucuda tutulurken, kullanıcı bazlı sistemde ise vatandaşa daha fazla kontrol imkânı verilip, yönetici panellerine anonim bir ID ile veri gönderimini hedefliyor. Veri gönderimi ancak vatandaşın onayıyla söz konusu oluyor. Yani veriler lokal olarak telefonda depolanıyor ve virüs kapma şüphesi olanlara gönderilecek bildirimler de sunucudan değil telefona gönderiliyor. Özellikle Batı dünyasında iki sistem arasında büyük bir çekişme yaşanmaya başladı. Avrupa Birliği, sosyal devlet anlayışıyla bilgi güvenliğini ön planda tutup, kullanıcı bazlı sistemlerin kullanımı doğrultusunda regülasyonları öne çıkarıyor. Fakat bazı hükümetler de, sadece ilgili kişilerin bilgilendirilmesinden öte daha farklı risk yönetimi aksiyonlarının alınabilmesi adına merkezi sistemi destekledi. Merkezi sistemde, pandemiyi kontrol altında tutmaya yönelik daha fazla bilgi ve içgörü edinimi olacağına inanıyorlar. Bazı uygulamalar ise daha bu tartışmalardan önce ortaya çıktığı için yazılım mimarilerini güncellemeye başladılar. Temas Takip Uygulamalarının bu salgının yönetiminde önemli rol oynadığı kesin. Fakat tek başlarına etkili olmaları mümkün değil. Bu uygulamaların faydalı olabilmesi için öncelikle vatandaşın aktif kullanımı gerekiyor ve bunun yolu da kamu diplomasisini uygulamaktan ve geliştirmekten geçiyor. Vatandaşların hükümetlerine güvendiği ve gizliliğin tam olarak sağlandığı bir dünyada, merkezi sistemlerin kullanımının daha verimli olacağına inanıyorum. Realite ise maalesef bu durum için uygun değil, o yüzdendir ki bütün dünyada bu tartışmalar asla bitmeyecek. Dolayısıyla mevcut kaynakları en optimize yolla kullanmak adına, kişisel olarak kullanıcı bazlı sistemlerin kullanılması gerektiğine inanıyorum.
İnsanlar bu tür sistemlerin nasıl işlediğini biraz olsun anlamış durumdalar, Temas Takip Uygulamalarının altyapısı, pandemi takibi dışında başka alanların da önünü açacak mı?
Aslında kullanılan Bluetooth teknolojisi, mevcutta birçok alanda yerini almış durumda. Tüketici elektroniği, doküman paylaşımı, ürün kontrol sistemleri, alarm uyarıcıları, envanter yönetimi ve tedarik takibi gibi ihtiyaçlarda kullanılan bir teknolojiden bahsediyoruz. Ama açıkçası ileride geliştirilecek alanlardan birisinin kablosuz şarj olduğunu düşünüyorum. Apple, yeni nesil kulaklıklarında bu uygulamanın başlangıcını yapmış durumda. Trans-humanist yaklaşımla ilerleyen tüketici elektroniklerine kablolar düğüm atıyor ve aslında kablosuz teknolojilerin kullanımına BLE teknolojisi de adapte edilebilir olacak. Aynı zamanda perakende sektöründe tüketici alışkanlıklarının anlaşılıp, daha özelleşmiş hizmetler verilebilmesi de mümkün olacak. Perakendecilerin kendi mobil uygulamalarına bu teknolojiyi adapte etmesiyle birlikte, çevrimdışı mağazalarda alışveriş yapan insanların hareketlerine özgü reklamlar, kampanyalar yönlendirilebilir. Onun dışında afet durumlarında, acil arama ihtiyaçlarında zor durumda insanların bulunabilmesine yönelik uygulamalarda da kullanılabileceğini düşünüyorum. Geodo olarak, önümüzdeki ürün geliştirme sürecini tamamlayıp, B2B ve B2G yönlü hassas pozisyonlama ihtiyaçları için süreç inovasyonu sağlamayı hedefliyoruz. Aynı zamanda 1-1,5 yıl içerisinde de alanımızda güncel teknolojilerin adapte edilebilmesi adına, GeodoLabs’i elbette başlangıçta küçük ölçekli olacak şekilde geliştirip, marka değerini arttırmayı hedefliyoruz. Bizim faaliyet alanımızda genelde majör global oyuncular mevcut. Bu durum, rekabetçi fiyat anlayışını benimseyen yeni gelişen girişimler ve firmalar lehine bir fırsat olacaktır. Kısa vadede ise hedefimiz, 2021 sonuna kadar ürün gamımızı santimetre hassasiyetinde konum alabilen, piyasadaki farklılaşan ihtiyaçlara göre farklı özellikler barındıran 3 farklı form faktörde çeşitlendirmek. Ayrıca kendimizi anlatma fırsatı verdiğiniz için Connect’e çok teşekkür ediyorum. Bize ulaşmak isteyen mezunlar olursa efekart@gmail.com adresinden elimizden gelen desteği sağlamaya çalışırız. Herkese sağlıklı günler dilerim.