Bir işi bir kişi yapabiliyorsa, herkes yapabilir!
22 yıllık kurumsal iş tecrübesini yeni bir alan olarak değerlendirdiği girişimciliğe taşıyan Gizem Moral, bir hayalin gerçek kılınmasında en büyük engelin kişinin kendisi olduğuna vurgu yaparak, kendine ve gençlere sık sık şu cümleyi tekrarladığını söylüyor: “Başarısız olmadan denedim diyemezsiniz, denemeden de başarılı olmanızın imkânı yok.”
ACI’ın ardından eğitiminize ve kariyerinize nasıl devam ettiniz?
ACI’ı bitirdikten sonra Marmara Üniversitesi Ekonometri Bölümünü kazanıp İstanbul’a taşındım. Hep “lisedeyken ne olmak istediğimi biliyordum” derler ya, ben öyle değildim. Kendimle alakalı hayallerim vardı tabii ki, ama hayal ettiklerimle alakalı sınırlar koymak istemedim hiçbir zaman. Ancak ne olmak istemediğim konusunda çok nettim. Rakamları çok sevmekle birlikte, sınırı olan ve insana dokunmayan alanlarda mutlu olmayacağımı, kendimi net ifade edemeyeceğimi biliyordum. Nitekim, hayat bana hayal ettiğim yolda yürümek için ilk adımı doğru attırdı ve Henkel Pazarlama departmanında işe başladım. Henkel, benim için inanılmaz bir okuldu. Çok şey öğrendim, çok soru sordum, çok hata yaptım ama yine de denedim. Eksik olduğum iki-üç alan vardı, onları tamamlamak için MBA yaptım. Yedi senenin sonunda teknoloji sektöründe deneyim kazanmak için Turkcell’e geçtim. O dönem, ailemin beni vezgeçmeye ikna için uğraştıklarını, Henkel’deki işimin güvenli olduğunu ve risk almamam konusunda beni uyardıklarını hatırlıyorum; ama konfor alanınızdan çıkmadan başarı gelmiyor. “Başarısız olmadan denedim diyemezsiniz, denemeden de başarılı olmanızın imkânı yok.” Bu, kendime ve gençlere hep tekrarladığım, sevdiğim bir cümledir. Turkcell, son derece yoğun ama inanılmaz keyifli bir dönemdi. Bu dönem zarfında beş farklı rolde yöneticilik yaptım. Turkcell’deyken evlendim, bir oğlum oldu. Kadın olmaktan en gurur duyduğum anlardan biridir. Oğlum Mert, şu an Üsküdar SEV 7. sınıfta. Annelik ve Mert bana çok şey öğretti, hâlâ da öğreniyorum. Turkcell’deyken dijital ve girişim ekosistemi ilgimi çekmeye başladı. Ve 11 sene sonra, varlık sebebimi gerçekleştirmek için bana en uygun olduğunu düşündüğüm dijital ekosisteme geçiş yapmak istedim. 2015’te, Emlakjet Genel Müdürlük koltuğuna oturdum. Dört sene sonunda buradaki misyonumu tamamladığımı düşündüğüm için, 2018 Aralık sonunda Emlakjeti emin ellere teslim ederek ayrıldım. Daha önceki deneyimlerimi aktarabileceğim ve geniş kitlelere etki edebileceğim dijital ekosistemin içinde kalarak, girişim sermayesi fonuna geçmeye karar verdim. Benim için yeni bir alan olmasına rağmen, öğrenebileceğim, 25 yılı aşan FMCG, Telco ve start-up tecrübemle değer katabileceğim bir alan olduğunu düşündüm. Şu anda Türkiye’nin en büyük girişim sermayesi fonu Revo Capital’da partner’ım ve yatırım yaptığımız teknoloji start-up’larının büyüme ve exit stratejilerine destek oluyorum.
Girişimcilik ve yatırımcı dünyasıyla nasıl tanıştınız? Bu alanda sizi neler çekti?
22 senelik iş deneyimi, bana stratejik bakış açısı, analitik düşünme yeteneği ile çok yönlü bir iş insanı olma fırsatı verdi. Bu sayede, hayatta fırsat ve riskleri rahat görebiliyorum; yeni alanlara adım atmaktan korkmuyorum… Öncelikle start-up dünyası çok dinamik, canlı bir dünya. Sürekli bir yenilik oluyor, değişime ayak uydurmanız gerekiyor, çevik hareketlerle manevralar yapabilenler kazanıyor. Dünyaya ve bulunduğunuz sosyal ortama fayda yaratmaya inanıyorsanız, bir start-up’ın parçası olmak zorundasınız.
Revo Capital’den, yatırımlarından ve oradaki görevinizden bahsedebilir misiniz?
Revo Capital, 2013’ün sonunda kurulan 66 milyon Euro’luk Fon I ve 2020 yılında devreye aldığımız 90 milyon Euro’luk Fon II ile Türkiye’nin en büyük girişim sermayesi fonudur. Türkiye, Doğu Avrupa ve Baltıklar’da çekirdekten erken ve büyüme aşamasındaki girişimlere yatırım yapıyoruz ve bugüne kadar 26 yatırım yapıp 6 exit gerçekleştirdik. Fonumuzun yatırımları arasında hepimizin gururu, ilk kurumsal yatırımcısı olduğumuz Getir ve hepimizin bildiği Onedio, Zizoo, Akinon ve V-Count bulunuyor. Bizim yatırım ekosistemindeki en büyük farkımız, yatırım yaptığımız şirketlerle yakın çalışma prensibimiz ve bununla da gurur duyuyoruz. Ekibimizin büyük çoğunluğu, daha önce iş deneyimi olan ve farklı alanlarda yöneticilik tecrübesi olmuş kişiler. Yatırım yapılacak şirket bulunup, yatırım yapıldıktan, exit aşamasına kadar girişimlerimizin kurucuları ve ekipleriyle çok yakın çalışarak, onların büyüme ve exit stratejilerine destek oluyoruz. Hatta yatırım yaptığımız şirketlerin çoğunun Amerika’ya açılmasına ve orada büyümesine önayak olduk.
Türkiye, girişim sermayesi, melek yatırımcılar ve danışmanlık/mentorluk ekosistemi açısından sizce nasıl bir durumda, unicorn örnekleri çoğaltmak için öncelikli olarak neler yapılmalı?
Öncelikle start-up dünyası çok dinamik, canlı bir dünya. Bu zamana kadar başarılı olmuş girişimlere baktığınızda, müşteri ihtiyacından doğduğunu, daha önce başkasının çözemediği bir problemi mükemmel müşteri deneyimiyle sunan girişimler olduğunu göreceksiniz. Son dönemde Getir, Dream Games ve Hepsiburada'nın unicorn olmasıyla, Türkiye, çıkarttığı beş unicorn sayesinde global ve Avrupa yatırım dünyasının dikkatini daha fazla çekmeye başladı. Trendyol’un başarısı Türkiye’yi radara daha fazla soktu. Türkiye’de 2021’in ilk yarısında yapılan 1,3 milyar dolar yatırım, bütün 2020 senesinde yapılan yatırımların sekiz katı. O nedenle potansiyeli fazla olan bir bölgedeyiz, ancak bu dünya içinde başarılı olmak için 6 önemli dinamik var. Birincisi müşteri. Müşteri ihtiyacıyla şekillenmeyen ve değişen tüketici davranışlarını sürekli takip ederek adapte edilmeyen ürün, ölmeye mahkûm oluyor. İkinci önemli konu takım; kötü ekip sizi batırır, etrafınızı hevesli ve akıllı insanlarla doldurmanız gerekiyor. Üçüncüsü, doğru hedef koymak ve bu hedef için önceliklerinizi iyi belirlemek; yaptığınız her işte, ‘bunu niye yapıyorum’ diye sorgulamanız gerekiyor. Dördüncüsü, kendini dev aynasında görmemek. Yaptığın ürüne ve servise âşık olmak, bitişin başlangıcı oluyor maalesef. Çünkü yaptığımız her iş doğru olamaz. Ürününüzde yaptığınız yeni geliştirmeleri, inovasyonları önce müşterinizle denemeniz, kabul görmüyorsa hızla vazgeçebilmeniz gerekiyor. Beşincisi, veriye dayalı karar verme mekanizmasının ve sistemlerinin ilk günden itibaren içerde kurulması. Yap, denetle, her aşamada veriyi kullan, eksik olduysa başa dön, yine veriyi takip et, başarılı oluyorsa küçük düzeltmelerle devam, olmuyorsa vazgeç. Son olarak da güven! Hem müşterilerinize hem paydaşlarınıza hem de çalışanlarınıza karşı güven olmak zorunda. Güven kolay kaybedilir, zor kazanılır. Para kazanmak için de önce güven kazanmak şarttır. Bu altı şartı birbiriyle dengeli şekilde uygulayan girişimlerin, hep başarılı olduğunu gözlemledik.
TurkishWinn ve İTÜ Çekirdek gibi kurumlarla, kadın ve gençlerle yakın olarak çalışıyorsunuz. Kadın girişimcilerle ilgili neler yapıyorsunuz?
Kadınların iş hayatında ve girişimcilik tarafında aktif rol alması, gelişen ekonomiler için stratejik bir öneme sahip. Yapılan çalışmalarda net şekilde görülüyor ki, kadın girişimciler daha girişken, daha dinamik ve daha rekabetçi. Kadınların bakış açısı ve fikirleri daha çözüm odaklı. Kadınlar, kararlarını hayata geçirmek konusunda daha azimliler. Yaratıcı projelere öncülük eden yetkinliğe sahipler. Bu da bir fikre inanmak, ürünü hayata geçirmek ve sürekliliğini sağlayarak başarılı bir girişim kurmak için çok önemli özellikler. Dolayısıyla, çalışma hayatındaki kadın çalışan sayısını artırmak ve kadın girişimcilerin desteklenmesini teşvik etmek gerekir diye düşünüyorum. Dünyaya ve bulunduğunuz sosyal ortama fayda yaratmaya inanıyorsanız, bir girişimin parçası olmak zorundasınız. Ben şu an Revo Capital’deki görevimle, girişimlerin büyüme ve exit hikâyelerinde aktif rol almaya ve karşılaştıkları birçok zorlukta önlerindeki yolu açmaya harcıyorum bütün eforumu. Buna paralel TurkishWinn, İTÜ Çekirdek, Wtech gibi oluşumlarda aktif rol alarak, genç kadınlara ilham olmaya çalışıyorum. Şuna çok inanıyorum: “Bir kişi yaptıysa, eğer çok istersen sen de yaparsın.” Ben, o bir kişilerden biriyim; bir nebze onlara ilham olabiliyor ve cesaret verebiliyorsam, bu hayattaki varlık amacımı şereflendirdiğimi düşünürüm.
Lise ve üniversite yılları girişimcilik kültürü açısından sizce nasıl bir dönem olmalı? Bu dönemde gençlere ve geleceğin girişimcilerine ilişkin neler yapılabilir?
Öncelikle şunu söylemem lazım: Bir insanın önündeki tek ve en önemli engel kendisi; “ben bu işi yapamam, bu işi beceremem” dediğiniz an hikâye bitiyor. Biraz önce söylediğim gibi; dünyada bir işi bir kişi yapıyorsa, çok isterseniz siz de yaparsınız. Tek engel istememeniz. Her insan, bir şeyi bir önceki nesilden ve yanındakinden daha iyi yapmak üzere dizayn edilmiş. Rekabetçi ruh, bunu tetikliyor. Kişisel hayatınızın liderliğiyle alakalı bir-iki şey önermek isterim, çünkü hayatının liderliğini ele alınca, iş hayatında da başarılı oluyorsun. Benim her zaman her yerde ilk söylediğim şey, “varlık sebebi”. Bu hayatta neden var olduğunuzu, neye hizmet ettiğinizi düşünmeye başlayın, çünkü her birimiz eşsiz varlıklarız. Ben, hiçbir zaman başarılı olmak için çalışmadım; hep iyi insan olmak, olduğum ortama, etrafıma fayda sağlamak için odaklandım. Başarı zaten bunun sonunda geliyor. Neyi hayal ettiğiniz çok önemli. Hayallerinizde kendinizi kısıtlamayın. Meraklı ve hayat boyu öğrenci olmak çok çok önemli. Hangi okullardan mezun olduğunuz, eşit şartlara sahip olup olmadığınız küçük ayrıntılar, önemli olan hayat boyu öğrenen bir insan olmak ve meraklı olmak. Hiçbir şey bilmiyormuş gibi çalıştım, öğrendim ama her şeyi biliyormuşum gibi de hayata güvendim. İşte o zaman, hayalleriniz eninde sonunda gerçekleşiyor. Sizin hızınızda olmasa da hayatın hızında oluyor. Benim gençlere diğer bir tavsiyem, içinde bulundukları bu döneme ve geleceğe kendilerini hazırlamaları. Gelecek, teknoloji girişimciliğinde. Bunun için yeni girişimleri ve ekosistemi takip etmek, yaz tatillerinde staj yapmak,girişimcilik üzerine en az beş kitap okumak, yeni girişimlerde ücretsiz çalışmak çok önemli. Mezun olunca da mutlaka kurumsal bir firmaya girip 3-5 yıl çalışmak lazım. Üniversiteden mezun olur olmaz girişimci olmaya çalışanların önemli bir kısmı, ilk denemede başarısız olmuş ve kurumsal hayata geçmişler.Bu arada, Türkiye’deki tüm kuluçka merkezi veya hızlandırıcılar (örneğin İTÜ Çekirdek) tüm öğrencilere açık. Üniversite dışındaki kurumlardan TÜSİAD’ın düzenlediği “Bu Gençlikte İş Var” yarışması (ve kampı), Hamdi Ulukaya Girişiminin düzenlediği girişimcilik kampı, Açık İnovasyon Derneğinin düzenlediği “HacknBreak” kampı ve benzerleri, tüm üniversite öğrencilerine açık. İnternette de girişimcilikle ilgili çok sayıda (ücretsiz) kaynak bulunuyor.
Z kuşağı ve pandemi gibi gelişmeler, yakın gelecekte girişimcilik ekosistemini nasıl etkiler? Girişimciler önümüzdeki yıllar için nelere, hangi alanlara dikkat etmeli?
Bu ekosistemin önündeki en önemli iki etken, fonlama ile etkin ve kaliteli yetenek. 2013’te kurulduğumuzda sadece 1 tane VC vardı, hızlandırıcılar, melek yatırımcı grupları yoktu. Bugün geldiğimiz noktada birçok fon var ve Türkiye daha çok fonu kaldırır. Türkiye’de bazı önde gelen banka ve markalar, Venture Capital kurmak için kolları sıvadılar. QNB-QNBEYOND, Yıldız Ventures, Finberg, EnerjiSa Enerji gibi kaliteli yatırımcılar var; daha da eklenecek. Bu ekosistem, bu şekilde para toplamaya etmeye devam edecek. Bu işin bir de insan boyutu var; Türkiye, genç ve dinamik nüfusuyla bu ekosistem için oldukça büyük bir potansiyel barındırıyor. Özellikle yazılım geliştirmede oldukça etkiniz, ama bu yetenekler yurt dışında daha fazla kazandıkları için Türkiye’den maalesef ayrılıyorlar. Önemli olan onların değer yaratabileceği modellere yönelip, onları Türkiye’de kalmaya ikna etmek. Fonların sayısı ve desteği arttıkça, bu kişilerin refah seviyesi artacak ve Türkiye’de değer yaratmaya devam edebilecekler. Korona öncesi/sonrası bakacak olursak, Türkiye’de hızla büyüyen bir girişimcilik ekosisteminden bahsedebiliriz. Ama özellikle pandeminin küresel ve yerel pazarlar üzerindeki etkisinin derinliği ve kapsamı, daha önce deneyimlenmiş bütün krizlerden çok farklı aslında. Hiçbir kurumun ve girişimin daha önce karşılaşmadığı çok yönlü bir krizde, yatırımcıların da düşünce sistematiğinin nasıl etkilendiğini ilk defa deneyimledik. Pandemi başladığında, yani 2020’nin ilk yarısında, VC’lerin yeni yatırım yerine portföylerindeki şirketlere can suyu ayırmayı tercih ettiğini ve yeni yatırımlara bir süre kapandığını gözlemledik. Ama sonra hâlâ pandeminin etkilemesini beklediğimiz 2. yarı, yatırım anlamında hem global hem de Türkiye’de oldukça kuvvetli geçti. Yatırımcılar, yeni normale hızlı adapte olabilen ve çevik aksiyonlarla bu değişime cevap verebilen teknoloji start-up’larına daha fazla yönelmeye başladılar. Senelerce dijitalleşmenin önemini anlatmaya çalıştık ama pandemi, yedi senede kat edilen dijitalleşme eforunu yedi ayda gerçekleştirdi. Globalde stratejik alım dediğimiz büyük kurumsalların, dijitalleşme yolundaki yetkinliklerini artırmak için teknoloji start-up’larını bünyesine kattığını gözlemledik. Covid öncesi gibi sonrasında da, girişimcilik kendi içinde ciddi fırsatları barındırıyor. Bu süreç girişimciliği güçlendirdi, daha dijitalleşen, dijitalleşmek zorunda kalan bir dünyada ve teknoloji okuryazarlığının daha güçlü olduğu kurum ve tüketicilerin etkisi hem var olan hem de yeni start-up’lar için ciddi bir fırsat diye düşünüyorum.