Geleceğin merkeziyetsiz işlerinde uzaktan çalışanlar...
Kendini, “uzaktan çalışma kültürü küratörü” olarak tanımlayan, Türkiye’nin ilk uzaktan çalışma uzmanlarından, aynı anda iki girişiminde ve ABD’li bir şirkete uzaktan çalışan Mine Dedekoca ezberinizi bozabilir. Pandemiyle birlikte tüm dünyanın gündemine giren uzaktan ve esnek çalışmanın ana akım olarak iş hayatına hâkim olacağını savunuyor Mine Dedekoca... Yapay zekâyla otomasyon ve küresel istihdam olanaklarıyla birlikte uzaktan çalışmanın yaratacağı yeni iş kültürünün ofisleri tarihe karıştıracağını söylüyor... Üretimde robotlaşma ve ticaretin küreselleşmesinin ardından şimdi de, "bir merkezi olmayan" şirketlerde uzaktan çalışmanın “yeteneği” özgürleştireceğini, bundan hem insanlığın hem şirketlerin hem de çalışanların kazançlı çıkacağına inanıyor... Mine Dedekoca ile geleceğin mesleklerinden işlerin geleceğine, yapay zekâdan beyin göçüne, ekip ruhundan kurum bağlılığına, çalışan haklarından uzaktan çalışma tüyolarına uzanan “uzaktan” söyleşimizi ilgiyle okuyacağınıza eminiz...
Üsküdar Amerikan’a girişiniz nasıl oldu? Nasıl bir öğrencilik geçirdiniz?
Üsküdar Amerikan benim için planlı bir tercihti. Çok küçüktüm, Üsküdar Amerikan’ın nasıl bir okul olduğunu bilmiyordum ama ilkokuldayken, hangi okula gitmek istiyorsun dediklerinde, Üsküdar Amerikan Kız Lisesine gideceğim derdim. O zaman kız lisesiydi, ama ben girdiğimde karma olmuştu. Sınavdan sonra gerçekten girdim okula, çok severek okudum. İyi bir öğrenciydim, ama ilk 10’da bir öğrenci de değildim. Hatta muzır bir öğrenciydim. Ders kaynatmaya çalışan, muzır fikirler bulan bir yanım vardı, ama her zaman öğretmenlerle aram çok iyi oldu. Okulu bitirince içimde hep işletme okumak vardı. Ama işletmenin nasıl bir bölüm olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu. Çocukluktan beri hayalim şuydu, topuklu ayakkabılarımı giyeceğim, elime çantamı, bilgisayarımı alacağım, bir plazada bir işim olacak. Lisede dedim ki, beni bu hayallerime işletme götürür, o yüzden işletme okuyacağım... Sonra üniversite sınavı, talihsiz bir sene oldu. Sınavlar çalındı dediler, tekrar girdik, tercih sistemi değişti derken benim moralim de bozuldu. Sonunda Marmara Üniversitesi İşletme Bölümüne girdim.
İş hayatınıza nasıl başladınız, hayal ettiğiniz gibi oldu mu?
Marmara Üniversitesinde çok iyi hocalarımız vardı. Şirketlere gidip projeler yapıyorduk. Zorunlu stajım yoktu ama ben her yaz staj yaptım. Meraklı bir insanım, bence merak her zaman çok önemli. Ardından Sabancı Üniversitesinde MBA yaptım; ikinci senemde IBM’de proje yaptık. Hatta oradaki projenin çok başarılı olması sebebiyle IBM’de işe devam etmem gündeme geldi. Ama ben IBM gibi büyük ve hantal bir yapıda çalışmak istemiyordum. MBA’deki iki ders beni çok etkiledi; bir tanesi Girişimcilik’ti, Allah rahmet eylesin Ziya Boyacıgiller giriyordu. Bendeki girişimcilik fitilini yakanlardan biri oldu. İkincisi de Globalization dersimize giren Ahmet Öncü idi. Kurumsal ilk işimde de Teknosa’ya girdim. Mehmet Nane’nin Genel Müdür olduğu dönemdi. O zaman ürün müdür yardımcısı pozisyonu açmışlardı, çok hızlı bir büyüme dönemiydi. Bu sayede işleri hızla öğrendim. O dönem Electroworld Türkiye’ye gelmişti. Benim hayalimde yabancı bir şirkette çalışmak vardı. Bir buçuk yıl sonra ürün yöneticisi olarak oraya geçtim. Bilgisayarlardan sorumlu ürün yöneticisiydim, harika bir ekibimiz vardı. Orada, mühendis olmasam da hem ürün hem de sistem yöneticisi oldum. Hiçbir zaman görev tanımım bu, sadece bunu yapayım diye düşünmedim zaten. Bu arada başka bir fırsat çıktı önüme. Best Buy Türkiye’ye geldi ve beni de aradılar. Electroworld Avrupa’nın en büyüğüydü, Best Buy da dünyanın en büyüğü... Rüyalarım gerçek oluyor diye başladım Best Buy’a. Ürün yöneticisi olarak başladım ama bir ay sonra Atlas ismindeki SAP projesinin temsilcisi oldum. Sirket süreçlerinden yaptığımız iyileştirmeden dolayı ekibimle şirkette ödüller aldık... Ama sonra Best Buy uluslararası operasyonlarını kapatma kararı aldı. Çalışma ortamı çok güzeldi, ayrılırken verdikleri paket de... Ben de hamileydim... Üç yıl kadar süren Best Buy da böylece bitmiş oldu.
Girişimcilik ve ardından uzaktan çalışmayla nasıl tanıştınız?
Doğum yaptıktan sonra ne yapacağım diye bakınmaya başlamıştım. Ama bir yandan söz vermiştim en azından bir seneyi çocuğumla geçirecektim. Oğlumun birinci yaş doğum gününü kutladık ve kucağıma bilgisayarı aldım, dedim ki ben girişimci olmak istiyorum. Girişimci olarak ne yapacağım diye düşünürken Amerika’yı yeniden keşfetmeye ne gerek var diyerek, Amerika’da neler yapılıyor diye baktım. On yıl önce start-up ortamı bu kadar gelişmiş değildi. Girişimcilik programları pek yoktu. Kendimce araştırıp Davetpostası adında bir online davetiye sitesi kurdum. Bu girişim sayesinde bambaşka bir şey doğdu benim için. Farklı tasarımcılar bakarken, freelance çalışanlar, bağımsız profesyonellerle kurumları buluşturan portalları keşfettim. Oralardan pek çok grafik tasarımcı ile anlaştım. Bu arada ben de fark ettim ki freelance çalışmak çok güzel bir şey. Bir yandan girişimcilik yaparken, bir yandan da çok güzel işler buldum bu portallarından. Bir süre sonra ciddi para kazanıyordum. Hatta hâlâ buradan gelen işler oluyor. Bir gün üye olduğum Elance portalının kendi iş ilanı düştü önüme. Portal, markayı daha fazla duyuracak temsilciler arıyordu. 2012 yılı Aralık ayında, girdiğim Elance’te iki yıldan fazla ülke temsilcisi olarak etkinlikler yaptım. Freelance nasıl çalışılır, freelancer nasıl olunur, şirketler ve startuplar için freelancer ile çalışmanın avantajlarını anlattım. Yani bugün çok konuşulan karma-hibrit iş gücü dediğimiz şeyi şirketlere anlatıyordum. Değişim o kadar hızlı oldu ki, o zaman ben sunumlarda 2023 senesinde kırılma noktasını yaşayacağız diyordum. Ama pandemi oldu ve geleceğin iş düzeni neredeyse herkesin hayatına girdi. Bunun pandemiden olduğunu düşünenler yanılıyor, bu gümbür gümbür geliyordu zaten. Pandemi sadece hızlandırdı. Şimdi insanlar bunu tecrübe ettiler ve olabileceğini gördüler. İnsanlar konfor alanlarından çıkmak zorunda kaldılar. Ben konfor alanından çıktım hep. Tanıdığım birçok insan var örneğin 20 senedir aynı kurumda çalışıyor. Ama bu durumun hızla değiştiğini görüyorum.
Bu nasıl bir değişim, mesleklerde, işlerimizde bizleri nasıl bir gelecek bekliyor?
Artık insanların tek bir kariyeri olmayacak, birden fazla kariyeri olacak deniliyor. Muhasebe uzmanıysan aynı zamanda yoga hocası olabiliyorsun. Paralel kariyer diyebileceğimiz bir dönemdeyiz. Tıpkı merkeziyetsiz ağlar gibi merkezi olmayan kariyerler. Mesela benim 2 markam var. Start-IST ile startuplara mentorluk yapıyor, onları yatırımcılar ile buluşturuyorum. Happy Work Studio ile uzaktan çalışma danışmanlığı veriyorum, kültür atölyeleri yapıyorum, mutluluk koçluğu şirketlerde uyguluyorum. Bir yandan da Virtasant adında bir cloud danışmanlık şirketinde 230 kişilik “cloud” mühendislerinden oluşan bir topluluğu uzaktan yönetiyorum. Artık upskill-reskill dediğimiz yani becerilerini yükseltmek, yenilemek söz konusu. İş yapmamın temel dinamikleri değişiyor. Bulunduğunuz mevcut işte kendinizi upskill etmelisiniz. Pazarlama uzmanı mısınız, artık konvansiyonel yapma dijital pazarlamaya geç. SEO’yu ya da analytics öğren.
Şirketler bu konuya nasıl bakıyor; böyle çalışmaya hazırlar mı?
Bence şirketlerin paralel kariyer ile ilgili bir derdi yok. Yeter ki benim şirketim için yapman gerekeni yapmaya devam et, diyorlar. Çıkar çatışması olmasın, yani aynı sektörde, aynı işte rekabet içinde olma yeter. Böyle bir dönüşüm zaten yurtdışındaki şirketlerde oldu. Şirketler çokuluslu çalışanları alabiliyorlar, yani farklı ülkelerden insanları istihdam edebiliyorlar. Yine bir akademisyen yazmıştı, çalışma kavramına 10 yıl sonra “remote” diye bir sıfat eklemeyeceğiz. Bence çocuklarımız bize dönüp diyecekler ki, “anne siz çalışmak için niye ofise gidiyordunuz, hatta ofisin ne olduğunu bilmedikleri için niye bir yere gidiyordunuz” diyecekler. Tek bildiğimiz normal bu olduğu için yapıyorduk. Yan yana oturuyorsunuz, çoğu zaman birbirinizle konuşmuyorsunuz bile, bilgisayarı açıyorsunuz kitlenip bakıyorsunuz. Şirketler de gözüm çalışanın üstünde olsun diyordu. Uzaktan çalışma ile ilgili bir kitap yazıyorum şu anda, burada da belirtim, şu anki sistemin istisnalar dışında Taylorizm’den hiç farkı yok. Taylorizm ne yapmış, üretim bandı başında müdürler duruyor, çünkü sana bakıyor, çalışıyor musun çalışmıyor musun... Bir açık ofis modası çıktı, Taylorizm’le aynı. Geniş alanlar, uzun masalar... Üretim bandından hiçbir farkı yok... Sadece biraz daha kişiselleştirilmiş masalar, sevimli renkli şeyler, laptoplar başındayız. Kenarlarda camlı direktör odaları, oradan size bakıyorlar. Zihniyet aynı... Şimdi bu değişti artık...
Yukarıda şirketler hazır mı demiştim, peki çalışanlar böyle bir dünyaya hazır mı?
Tabii ki kolay bir şey değil. Çünkü çalışanlar, mesai saatlerini, nereye gideceklerini ve bunun sonucunda alacakları maaşı biliyor. Ama uzaktan çalışıyorsanız, öyle değil. Sabah o saatte kalkmak, evin içindeyken iş düzeni oturtmak, kendi işini planlamak, o disiplini sağlamak zor bir şey. İç motivasyon istiyor. Yeri gelmişken uzaktan çalışan herkese aralarda dışarı çıkmasını, yürüyüş yapmasını, arkadaşları ile bir araya gelip yemek yemesini, kahve içmesini öneriyorum. Çünkü evde sabahtan akşama kadar otursanız oturuyorsunuz. Masadan kalkın, yürüyüş yapın.
Şirketlere uzaktan çalışma konusunda danışmanlık yaparken, çalışanlar, şirket bize ergonomik sandalye göndersin, çayımızı, kahvemizi göndersin diyorlar, hep dışarıdan bir şey bekliyoruz. Ama diyorum ki uzaktan çalışma artık senin yetişkin olma halin. Artık çocuk değilsin, kimse nerede olman gerektiğini, neyi yapman gerektiğini söyleyemeyecek, istediğin yerde olup işini kendin yöneteceksin, bir yetişkin gibi davranacaksın. Verimliliğini artıracak yöntemleri, araçları kendin bulacaksın, kendi düzenini kuracaksın.
Peki, herkes bunları yapabilecek mi, yapamayanlar işsiz mi kalacak? Yapay zekâ, öğrenen makineler de kapıda...
Buna katılmıyorum, çok sayıda iş yok oluyor, deniyor. Gerçekten yok oluyor ve olacak, ama daha fazla iş yaratılıyor. 10 tane iş yok oluyorsa 30 tane yeni iş doğuruyor. Örneğin büyük veri denildi, onlarca alan çıktı ortaya. Veri analisti, veri mühendisi, veri yöneticisi, veri madencisi... Bulut bilişim de öyle. Tekrar upskilling-reskilling yani becerilerinizi yükseltmeye ve yenilemeye yönelmelisiniz. Kendinize ne uygun siz bileceksiniz, bunu kimse söylemeyecek size. Artık eğitim almak da o kadar kolay ki, çok küçük fiyatlara pek çok digital platform var. Artık üniversiteye gitmeye gerek yok demeyeceğim, ama üniversite artık bilgi öğrenmek için değil, düşünce yapısı oluşturan, hayata bakışı kazandıran yerler olmaya başladı. Robotlar gelecek, insanlık çöpe atılacak değil. Asıl insan olmamızın önemini, değerini anladığımız bir döneme giriyoruz. İnsan olarak bir işe, bir sürece bir şey katmıyor, tekrarlanan, pasif işler yapıyorsanız bırakın bunları robotlar yapsın zaten. Kendi bakış açınızı, özgünlüğünüzü kattığınız işler daima insana kalacak. Makine öğrenmesinde bile insana ihtiyaç var. Makinenin öğrenmesi için veriyi siz yönetecek ve denetleyeceksiniz. Yanlış sonuçları geri besleyeceksiniz ki doğru sonuçlara varabilsin. Yani insan olmaya dair özellikler yok henüz yapay zekâda. Bir ebeveyn gibi makineleri yine insanlar eğitecek, bu ebeveyn hali çok uzun süre kıymetli olacak. Onların çözemediği, yaratıcılık, özgünlük gerektiğinde insanlara yönlendirecekler.
Uzaktan çalışma denilince sınırlar ortadan kalkıyor. En yetenekliler yerlerinden kıpırdamadan dünyanın her yerinde çalışabilecekler, bunun şirketler ve çalışanlar için sonuçları neler olabilir?
Teknolojinin geldiği bu noktada artık globalleşmenin önüne geçmek imkânsız. Globalleşme denilince eskiden ürünlerin dolaşımından bahsediyorduk. Ama şimdi “yeteneğin” globalleşmesinden söz ediyoruz. Beyin göçü, expat olmak diyorduk. Bu kavramların karşılığı birçok meslek için şimdiden anlamını yitirdi. Neden bir yerlere göçeyim ki. Örneğin ben şu anda Türkiye yaşıyorum ama, ABD’li bir şirketle ve Güney Afrika’daki bir şirket için çalışıyorum. Türkiye’ye döviz geliri sağlıyorum, benim için Türkiye’de kalmak ve döviz geliri elde ederek burada yaşamak çok daha konforlu. Yetenek, bilgi ihracatı yapıyorum. Böylece dünya vatandaşı oluyorsunuz, kimse sizin nereli olduğunuzla ilgilenmiyor. Bu kadar güzel bir özgürlük olabilir mi? Kesinlikle işveren için de öyle. İstanbul’daki bir işveren neden Van’da oturan yetenekli bir genci işe alamıyor. Niye bugün İstanbul’da üst üste yaşanıyor, çünkü bırakın Ağrı’yı Van’ı, İzmir’de Ankara’da yaşayanlar bile iş bulmak için İstanbul’a geliyor.
Dil bilmek, özellikle İngilizce bilmek hâlâ çok önemli. Çünkü ses ve dil, yapay zekânın yakın zamanda erişemeyeceği insani iletişim ve duygu alanına uzanıyor. Mesela uzaktan çalışma, kurum veya ekip bağlılığını çok olumsuz etkiledi deniyor. Hayır, uzaktan çalışıyor olmamız, insan olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor. Hatta insan olduğumuzu hiç unutmamamız lâzım, biz sosyal varlıklarız ve sosyal varlıklar olarak sosyalliğimizden besleniyoruz. Ben yapay zekânın Turing testini geçtiği durumda bile global işlerde, dilin ve insani değerlerin önemini yitirmeyeceğini düşünüyorum.
Şirketler ve çalışanlar arasındaki vergi ve yasal ilişkiler nasıl şekillenecek? Uzaktan çalışma ile freelance çalışma arasında fark nedir?
Şunun altını çizerek vurgulamak gerekiyor. Uzaktan çalışma (remote) ve bağımsız profesyonel çalışma (freelance), farklı kavramlar. Genelde uzaktan çalışma deyince kontratlı, dönemsel freelance çalışma akla geliyor. Çoğu insan uzaktan çalışmanın güvencesizlik ya da işletmeyle iş arkadaşlarınızla bağınızın kaybolması gibi sanıyor. Kesinlikle öyle değil. Çalışanlara artık uzaktan çalışma için fırsat ve imkanlar yaratılmalı diyoruz. Kimisi evinden çalışabilmeli, kimisi ofis gibi kullanabileceği yerlerde çalışabilmeli. Crossover ülke müdürü iken bunu yaptım, bir ortak çalışma alanı zinciri ile anlaşıp çalışanların o mekanları kullanmalarına imkânı veriyorduk. Burada amaç çalışan nerede kendini iyi ve verimli hissediyorsa, nereden çalışmak istiyorsa bu esnekliği sağlamak. Bu açıdan uzaktan çalışmada yasal ve iş güvencesi anlamında bir değişiklik yok. Yine şirketinizde kadrolu, bordrolu çalışabiliyorsunuz. Uzaktan çalışmaya ilişkin yönetmelik Mart 2021’de Resmî Gazete’de yayınlandı ve yürürlüğe girdi zaten. Yurt dışındaki şirketler için uzaktan çalışmayla ilgili ise iki tür uygulama var. İlki şirketler sizi kontratlı olarak istihdam ediyor. Size belli bir ücret veriyorlar, hangi ülkedeysen o ülkede tabi olduğunuz vergiye ve kanunlara göre her şeyden siz sorumlusunuz diyorlar, ona göre de ücret belirleniyor. SGK, sağlık sigortası, vergiler gibi kendi yükümlülüklerinizi kendiniz hallediyorsunuz. Ben hep bu yöntemle çalıştım. Bir de bugünlerde hızla büyüyen ikinci bir yöntem var. Uzaktan çalışan istihdamı konusunda uzmanlaşmış Remote.com gibi web siteleri var. Bu tür sitelerin birçok ülkede resmi temsilcilikleri açılıyor. Böylece uluslararası şirketler istedikleri ülkeden uzaktan çalışanları kadrolu olarak işe almalarına olanak sağlanıyor. Şirketler sanki Türkiye’de ofis açmışlar gibi sizi kadrolu olarak işe alabiliyorlar. Hatta global geçerliliği olan sürekli hareket halindeki uzaktan çalışanlar için sağlık sigortaları sağlayan insurednomads.com, safetywing.com gibi servisler ortaya çıktı. Ayrıca uzaktan çalışanlar için bütün bilgisayar, telefon, iş için araçları size ulaştıran, amortismanı ve gerekirse servisini üstlenen Firstbase gibi şirketler var.
İş hayatında hep ekip ruhundan, aidiyetten, kuruma bağlılıktan sıkça bahsedilir. Birbiriyle fiziksel olarak çok az temas eden insanlar bu bağı kurabilecekler mi? Bir uzman olarak neler tavsiye edersiniz?
Burada yöneticilere çok görev düşüyor. Yöneticiler uzaktan çalışan ekipleri yönetirken ilk başta işe almakta zorlandıklarını söylüyorlar. Ekiple tanıştırmakta, kaynaştırmakta zorlanıyorlar. Burada en önemli noktalardan biri “ekip anlaşması” yapmak. Yani ekibin kurallarını beraber oluşturmak. Nasıl iletişim kuracağız? Günlük video toplantılarımız mı olacak, mesajlaşma mı, e-posta mı kullanacağız, telefonla mı iletişimde olacağız? İkincisi iletişimin kopmaması gerekiyor. Buna asenkron iletişim diyoruz. Uzaktan çalışma eşittir asenkron iletişim. Sürekli birlikte toplantıya girmek büyük bir vakit kaybı. Ortak dosyalar oluşturarak, ortak bir platform kullanarak, kim hangi işten sorumlu ise o iş ile ilgili kendi güncellemelerini oraya yazıyor. Ayrıca hafta başında neler yapacağınızı, hafta sonunda ise neler yaptığınızı konuştuğunuz kısa ekip toplantıları yapmak çok önemli. Böylece ekip birbirinin ne yaptığından da haberdar oluyor, birbirine destek ihtiyacını da biliyor ve sürekli dirsek temasında oluyor. Arkadaşınızı özlediyseniz yüz yüze buluşun, çay, kahve için, yemek yiyin, konuşun, gülün, eğlenin. İş için hep birlikte ekrana kilitlenmeni ze gerek yok. Uzaktan çalışma insanı çok yalnızlaştırır deniyor ama tam tersine. Şu anda toplantılarda birbirimizin evlerini görebiliyoruz, çocuklarımızı tanıştırabiliyoruz, kediniz mi var, köpeğiniz mi var arkadaşlarınız görüyorlar. Birbirimize, insan olduğumuzu hatırlatıyor. İlişkileri yumuşatıyor, sıcaklaştırıyor. Arkadaşınızın bir anne olduğunu, baba olduğunu, evde çocukları olduğunu görüyorsunuz. Aslında birbirimizle ilgili daha çok öğreniyoruz.
Yani hepimiz uzaktan çalışmaya mı döneceğiz? Çalışma, iş dediğimiz kavrama neler olacak?
Bence uzaktan çalışmaya başlayarak özümüze dönüyoruz. Hani meditasyonda öze dönmek, farkındalık vardır. Bence pandemiyle birlikte bunları fark ettikleri için evden, istedikleri yerden çalışmak insanların çok hoşuna gitti. Çünkü çocuğunu gidip okuldan alabilmek, çocuklarıyla sabah kahvaltı yapabilmek, onun büyüdüğünü görebilmek. Bunlar, eşittir şu kadar para olan şeyler değil. Bunun ötesinde uzaktan çalışma istihdamda cinsiyet eşitsizliğine çözüm olabilir. Özellikle engellilerin iş hayatına katılımında büyük faydalar sağlayabilir. Uzaktan çalışmayla yerelleşme artacak; tekrar yerelliğe, küçük topluluklara döneceğiz, unuttuğumuz bazı insani şeyleri tekrar yaşayacağız. Plazadaki hayatta bütün gün içeridesiniz. Yani vücudunuz güneş ışığı almıyor, hava yapay zaten. D vitamini düşüklüğü çok büyük depresyon sebebi... Şimdi on dakika yürüyüş yapıyorum, gidiyorum mahalledeki kafede çalışıyorum, oradaki kafeyi de destekliyorum, dışarı çıkıp alışveriş yapıyorum. En güzeli, işinizi yaptığınız sürece bunları yapmak için birilerinden izin almak zorunda değilsiniz. Uzaktan çalışma tüm çalışanlara yeteneklerinin gücünü geri veriyor. Herkes bence kişisel bir marka, bir kurum olacak. Bunu ne zaman görürüz bilmiyorum, benim öngörüm, büyük şirketler zaten yok olacak, şirket kavramı yok olacak. Böyle eski lonca sistemine döneceğiz, yine uzmanlıklar olacak, yine ortada işler olacak ve bu işlere insanlar yetkinliklerine göre başvuracaklar, işleri alıp yapacaklar. İnsanlar böyle dönemsel olarak bir araya gelecek ve ayrılacaklar, küçük proje ekipleri olacak şirket dediğimiz şey buna evrilecek.
Uzaktan çalışma ile var olan işlerin yapış tarzımızda büyük değişim olduğunu konuştuk. Peki meslekler bunlardan nasıl etkilenecek, neler öne çıkacak, hangi yeni meslekler ortaya çıkabilir?
Ortaya çıkacak yeni meslekleri öngörmek çok güç tabii. İnsanlar hiç aklımıza gelmeyecek işler yapacaklar büyük ihtimalle. Ama bunlar içinde çoğunluğun, veri ile ilgili, makine öğrenmesi, veri analizi, bulut bilişimle ilgili olacağına inanıyorum. Bulut yetkinlikleri gelecekte çok gündemde olacak, çok fazla talep edilecek. Müşteri yönetimi ve pazarlama tarafında Customer Success rolleri çok öne çıkıyor. Örneğin insan kaynakları alanında Technical Recruiter pozisyonu, yani teknik bir pozisyonda işe alım yapan kişilere olan talep revaçta. Çünkü herkes, doğru “yeteneği” bulabilecek işe alımcılar için çırpınıyor. İçerik önemini artırdı ve çok hızlı yükseldi. Gelecekte içerik, pazarlama alanında yine çok kritik olacak. Hukuk alanında olan veya okuyanlar varsa mutlaka yapay zekâ, robot hukuku ve etiği alanında uzmanlaşmasını öneririm. Finans alanında olanlar için blok zinciri, NFT ve metaverse’ün birleşiminde yepyeni imkânlar ortaya çıkacak. Metaverse ayrıca animasyon tarafında grafik tasarımcılara, mimarlara yeni imkânlar yaratıyor. Nörobilimde bilgisayar-insan arayüzleri kadar insan beyninin nasıl işlediği önemli olacak ve pazarlama neredeyse davranışsal bakış açısıyla tamamen buna dönmüş durumda. Arama motoru optimizasyonu yapabilmek önemini koruyacak bir alan. Yaptığınız işin sektör agnostik olması, yani belli bir sektöre özel değil, sektörler üstü bir hizmet olması çok kritik olacak. Gelecek belirsiz olabilir, ama hep bir, iki, üç adım ötesine bakın, size verilenle kalmayın, bir adım ötesinde ne var, oralara bakın diyorum. Öğrenen makineler gelebilir, ama yine bunları kullanacak insanlar olacak. Tek bir kariyere takılmadan etrafınızda olanları takip etmelisiniz.
Uzaktan çalışılan, değişimin ve belirsizliklerin yoğun olduğu böyle bir dönemde çocukları ve gençleri hayata nasıl hazırlamalı; okullar, eğitim ortamını nasıl şekillendirmeli?
Bence özellikle anaokul, ilkokul, ortaokul ve lisede aynı fiziksel ortamda olmak çok önemli. Çünkü okulda sosyal varlık olmayı öğreniyoruz. Bir de düşünme becerilerini, yaratıcılığı artırıcı eğitimler olmalı. Bireysel farkındalık, kişisel farkındalık teknikleri uygulanmalı. Farkındalığı olmayan bir lider kendi içindeki kavgasını dışarıya yansıtıyor. Bugün çocuklar çok fazla uyarana maruz kalıyorlar, hızla sıkılıyorlar. Mindfulness gibi, anda kalabilmeyi öğretmesi gerekiyor okulların. Okuma yazma tabii ki önemli, ama hayatta mutlu olabilmeyi öğrenmek, kendi kişisel farkındalığına varabilmek, inovasyon dersi kadar önemli. Çünkü burada iyi olan çocuk zaten inovasyonu yapan çocuk olacak, kolay öğrenen olacak, bu hayatta daha başarılı olacak. Araştırmak, merak etmek çok önemli bir şey. Çocuğun merakını ayakta tutmayı, canlandırmayı, onlara öğrenmeyi öğretmek çok önemli. Şablonların dışına çıkmayı, global düşünmeyi öğretmeliyiz.