Kahvenin birçok coğrafyadan farklı olarak bu topraklarda kültürel bir unsur olduğu muhakkak. evlilik arifesinde neredeyse başrol üstlenecek kadar değer verilen, derin soHbetlere eşlik eden kahve, bu kez de ACI mezunu ve İzmir Ekonomi Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tekstil ve Moda Tasarımı Bölüm Başkanı Elvan Özkavruk Adanır’ın çalışmalarıyla sanatsal bir obje olarak karşımıza çıkıyor.
Elvan Özkavruk Adanır, tekstili gündelik yaşamın kültürel motifleriyle bezeyip, onu sanatsal objeye dönüştüren bir öğretim üyesi. İzmir Yemekleri sergisinin ardından kahvenin bu topraklar için taşıdığı öneme yoğunlaşan ve Anadolu motiflerini fincanlara taşıyarak ayrı bir hikâye oluşturan Adanır, pandemi döneminde, ACI’dan dönem arkadaşlarının kahve içerken çektiği fotoğraflarıyla bambaşka bir üretim gerçekleştirdi.
İzmir Ekonomi Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tekstil ve Moda Tasarımı Bölüm Başkanı görevindesiniz. Tekstil alanına yönelmenizi sağlayan unsurları öğrenebilir miyiz? ACI’da öğrenciyken sizin bu alana yönelmenizi teşvik eden öğretmenleriniz oldu mu?
Tekstil alanına yönelmeye lise ikinci sınıfta katıldığımız meslekler gününde karar vermiştim. Matematik alanında derslerim çok iyiydi, o nedenle mühendis olmak istiyordum. Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Tekstil Mühendisliğine dereceyle girdim. Başka bir hayalimse akademisyen olarak kariyerime devam etmekti. Mühendislik eğitiminde işin sanatsal kısmına inilmiyor. Üniversiteden mezun olunca lisansüstü eğitimimime Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde devam etmeye karar verdim. Lisansüstü eğitimim süresince, yaşadığımız coğrafyanın, geleneksel tekstil sanatları alanında çok büyük bir hazine barındırdığının farkına vardım. Mühendislik eğitiminde aldığım teknik bilgiler, tekstil sanatlarıyla daha kolay ilişki kurmamı sağladı.
Tekstili bambaşka bir forma dönüştürmek, onu sanatla buluşturmak fikri nasıl doğdu? Bu soruyla bağlantılı olarak, tekstilin sanatla ilişkisi hakkında ne söylemek istersiniz?
İnsanların binlerce yıldır süregelen giyinme ve örtünme ihtiyacı, tekstili gündelik yaşantımızın ayrılmaz bir parçası haline getirmiştir. Ancak tekstilin lif sanatı kapsamında, sanatsal obje olarak kabul edilmesi 20. yüzyılın ikinci yarısına rastlar. O günden bu yana da tekstilin sanatla ilişkisi giderek artmıştır. Bu alanda yapılan çalışmalar lif sanatı/fiber art olarak kabul görür. Geleneksel yöntemlerle başlayan süreç, zaman içinde yeni yaratıcı fikirlerle geliştirildi. Günümüzde lif sanatıyla ilgili yapılan bienaller, sergiler sanatseverlerle buluşuyor. From Lausanne to Beijing International Fiber Art Biennale, Scythia-International Mini and Micro Textile Art Biennial, International Contemporary Textile Art Biennial, International Exhibition of Contemporary Fiber Art bunlardan bazılarıdır.
Günlük yaşamın içerisindeki bazı unsurları (yemekler, kahve gibi) tekstil alanına taşıyıp onu sanatsal bir objeye dönüştürürken hangi kriterleri göz önünde bulunduruyorsunuz?
Yaptığım çalışmanın özellikle bir mesajı olması benim için çok önemli. Dokuma, serigrafi baskı, dijital baskı, papier mache, keçe ve işleme, kullandığım teknikler arasında. Teknik olarak kendimi sınırlamıyorum. İletmek istediğim mesajı ya da izleyicinin dikkatini çekmek istediğim konuyu hangi teknikle daha iyi yansıtacağıma karar veriyorum. Ancak öncesinde sayısız denemeler yapıyorum. Çalışmanın bir hikâyesi olması da benim açımdan önem taşıyor. World Textile Art Organization tarafından 2017 yılında Montevideo-Uruguay’da düzenlenen International Contemporary Textile Art Biennial’inde meslektaşım Jovita Sakalauskaite ile yaptığımız çalışma, onur ödülüne layık görülmüştü. O çalışmaya başlamadan önce Anadolu’da Ana Tanrıça Kültü ile ilgili kitap ve makaleler okudum. Kısacası sanatsal bir çalışmaya başlamadan önce konuyla ilgili yazılmış çalışmaları okuyorum, kullanacağım teknikle ilgili denemeler yapıyorum ve en sonunda işin en heyecan verici tarafı başlıyor. Büyük bir heyecanla üretiyorsunuz.
İzmir Yemekleri serginizin ardından Türk kahve kültürüyle ilgili çalışmalarınız da oldukça ses getirdi. Her iki çalışma uluslararası platformlarda, bienallerde kendine yer buldu. Tekstilin, bu toprakların yaşam kültürünü dünyaya tanıtmadaki rolüyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Türk kahve kültürüyle ilgili Women’s World: Charm in the Coffee adlı ilk çalışmamı 2018 yılında gerçekleştirdim. 45 ülkeden çok sayıda sanatçının 1375 sanat eseriyle başvurduğu bienal Pekin’deydi ve sadece 183 sanatçının çalışması kabul edilmişti. Çalışmamın amacı, kültürümüzde önemli bir yere sahip kahveyi oyalarla birleştirerek, Anadolu’nun tekstil zenginliğini farklı bir yolla izleyiciye sunmaktı. Doğumda, ölümde, kız istemede, bir dostumuzla dertleşmek ya da bir sevincimizi paylaşmak istediğimizde, kısacası günlük yaşamımızın her anında kahve var. Oyalar ise Anadolu kadınının günlük yaşamında önemli bir yere sahip. Her biri farklı anlamlar taşıyan oyalar, bir çeşit sözsüz iletişim aracı. Türk kahve kültürü ve oyaların bir araya geldiği bu çalışma, beraber kahve içtiğim 40 kadının ismini işlediğim bir örtü üzerine sergilendi. Kumaşlardan oluşturduğum 40 kahve fincanının içinden çıkan oyaların her biri ise bir başka hikâye anlatıyordu. 2020 yılında tüm dünya pandemi ile boğuşurken hepimiz sosyal yaşantımızdan ödün verdik, arkadaşlarımızla bir araya gelip bir fincan kahve bile içemedik. Evlerde kapalı kaldığımız o günlerde, ACI’85 mezunu arkadaşlarımdan kahve içerken çekilmiş birer fotoğraflarını göndermelerini rica ettim. Fotoğrafta kahve fincanına odaklandığım bölümü, kumaşa serigrafi baskıyla aktardım. Bir araya gelemediğimiz zor günlerde, fotoğraflarla bir araya geldik. Herkesin fincanından geleceğe dair umutlarımızı işledim. Bolluk, bereket, yolculuk, şans, başarı gibi… Relaxing Prophecies in Difficult Days adını verdiğim bu çalışma, Lozan’dan Pekin’e Uluslararası Lif Sanatı Bienali’nde sergilenmeye değer bulundu. Sergi, pandemi nedeniyle çevrim içi gerçekleştirildi.
8. Uluslararası Dünya Çağdaş Tekstil Sanatı Bienali ise 2019 yılında Madrid’de “Sürdürülebilir Şehir” temasıyla düzenlendi. İzmir, tarih boyunca çeşitli topluluklara ev sahipliği yapmış bir şehir. İzmir ve çevresinde yaşayan yerleşik ya da göçebe Türkler, İzmirli Rumlar, Levantenler, Sefaratlar, mübadele yıllarında Batı Trakya ve adalardan (Girit, Sakız, Midilli) gelenler, Makedonlar, Boşnaklar, Arnavutlar beraber yaşamışlar, birbirleriyle evlenmişler ve İzmir’de bir kültür çeşitliliği oluşturmuşlar. Bu topluluklar, İzmir’de yüzyıllardan beri süregelen mutfak kültürünün de önemli bir parçası haline gelmişler. Bu nedenle, İzmir’in sürdürülebilir bir lezzet şehrine dönüşmesi fikrinden yola çıkarak, farklı kültürlere ait 35 değişik yemeği tekstil malzemelerini kullanarak yaptık. Bu projede de meslektaşım Jovita Sakalauskaite ile birlikte çalıştım. Anneannemin bayram sofraları, teyzelerimin ve annemin özenerek yaptığı yemekler, komşularımızdan gelen farklı lezzetler, hepsi bizim bu soframızda yer buldu. Halılarımız, yüzyıllarca İzmir limanından ihraç edilerek Avrupa ve Amerika başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesine satıldı. Yabancılar, bu coğrafyanın tekstil konusunda ne kadar zengin olduğunu biliyorlar. Ben yaptığım çalışmalarla, onlara alışık olmadıkları bir şekilde kültürümüzden örnekler verdiğimi düşünüyorum.
Siz aynı zamanda öğrenci yetiştiren birisiniz. Başta ACI olmak üzere hâlen lise eğitimine devam eden ve bu alana ilgi duyan öğrencilere hangi tavsiyelerde bulunmak istersiniz?
Hayallerinin peşinden koşmalarını, kendilerini geliştirmek için çok okumalarını, farklı kültürleri tanımaya çalışmalarını ama özellikle kendi kültürlerini iyi tanımalarını öneririm. Meraklı olmak, sürekli yeni şeyler denemek, araştırmak, sabırlı olmak ve deneyimin önemini kavramak başarıya giden yolun önemli aşamalarıdır. Özgün ve farklı şeyler yaratabilmemin anahtarının, kendi kültürünü iyi tanımaktan geçtiğine inanıyorum.
Son olarak, bundan sonraki projelerinizle ilgili kısaca bilgi rica edebilir miyiz?
Üzerinde yeni çalışmaya başladığım bir proje var. Cinsiyet eşitsizliği, ırkçılık, ayrımcılık dünyanın hâlâ çözemediği sorunlar arasında. Ben, eğitimli kadınların; geleceğe umutla bakan, insanlara eşit yaklaşan, hoşgörülü, insanı ve doğayı seven bireyler yetiştireceğine inanıyorum. O nedenle bu projede, kadınların ne kadar farklı ırk ve kültüre sahip olsalar da birlikte büyük bir güç oluşturabileceklerine dikkati çekmek istiyorum.