Yapay zekâyla insanı ayıran temel nokta: Niyet
ABD'DE Doktora eğitimiNE devam eden Emine Arıkan, 3 Haziran-3 Temmuz tarihlerinde ziyaretçi ağırlayan, “One ClImate EIght RealItIes” sergisini açtı. Arıkan’ın kurduğu Rema CreatIve Research Lab’in ilk etkinliği olan sergide, sekiz sanatçının yapay zekâ kullanarak hazırladığı eserlerine yer verilirken, organizasyonun özgün müziklerinde bir başka TAC’lİ Kaan Uysal’ın (TAC’02) imzası vardı.
TAC'DEN MEZUN OLDUKTAN sonra Galatasaray Üniversitesinde İşletme, Londra’da ise Fashion Design and Business eğitimleri alan, bir süre moda ve e-ticaret alanlarında çalışan Emine Arıkan, eğitimine New York’ta Pratt Üniversitesinde Design Management master’ı yaparak devam etti. Burada tasarım, düşünce, sürdürülebilirlik, 3D ve kültür gibi birçok konseptle tanışan Arıkan, atılan her adımın salt para kazanmayı değil, insanı, çevreyi nasıl etkilediğini önceleyen yaklaşımları yaptığı her çalışmaya uygulama gayreti içinde olduğunu söylüyor.
“E-ticarette kariyerime devam ederken kendimi teknik konuda bilgilendirmek ve yazılım ekiplerini daha iyi yönetebilmek için Information Systems Engineering (Bilgi Sistemleri Mühendisliği) master’ı yaptım. Bu sırada gelecek nesil teknolojiler diye tabir ettiğimiz yapay zekâ, derin öğrenme ve blockchain ile haşır neşir olma fırsatım oldu. Bu noktada artık moda ve sanat geçmişimi yeni nesil teknolojilerle nasıl birleştirebileceğimi düşünmeye ve üzerinde çalışmaya başladım” diyen Arıkan ile hem Massachusetts’teki “One Climate Eight Realities” sergisini hem de diğer çalışmalarını konuştuk.
Moda ve tasarıma yönelmeye nasıl karar verdiniz? Modaya dair bakış açınızdan kısaca söz edebilir misiniz?
Çocukluğumdan itibaren modaya hep meraklıydım. Profesyonel hayatımın ilk yıllarında modaya ve tekstile odaklandım ama bir süre sonra beni heyecanlandıranın modayla sınırlı kalmadığını; sanat ve tasarımın bütününün yaptığım işlerde olmasını istediğimi fark ettim. Modanın güzelliği, diğer sanat dallarında da olduğu gibi, bireyin kendini ifade etmesidir. Bu yönüyle kesinlikle destekliyorum; ancak insanları daha da çok tekstil ürünleri tüketmeye yönlendiren ve dünyamızı kirleten moda anlayışına karşıyım. Amerika’daki eğitimimin ilk yıllarında moda sektöründe küresel ısınma etkisini azaltıp dijital dönüşümü hızlandırmak üzerin bir proje yapmış ve dünya çapında birçok markayla görüşmüştüm. Ancak özellikle lüks moda sektörü, hâlâ çok eski kafalı. Benim amacım, tüketimden çok her zaman üretime katkıda bulunmak.
Sanat ve yapay zekâ birlikteliğine ilişkin fikirlerinizin ardından bu alanda eğitim ve çalışmalarınız neler oldu?
2016’da Bilgi Sistemleri Mühendisliği master’ına başladığımda VR uygulamalarıyla bir tez üzerine çalışıyordum. Ancak yapay zekâyla birebir çalışma fırsatım olmamıştı. 2018 yılında mezun olurken, Christie’s müzayedesinde ilk defa bir yapay zekâ tablosu yarım milyon dolara satıldı. Sanat tarihinde son 100 yılda gerçekleşen en büyük sürprizlerden biridir bu. Yapay zekâ, günümüzde genel bir kavram olarak kullanılıyor, oysa yapay zekâyla sanat 1973’ten beri ortada olan bir alan. Bunun ilk denemelerini Harold Cohen’in AARON robotunda görebiliriz. Ancak asıl ilgi çekici olan yapay zekânın derin öğrenme alanı ki, ben de ona yöneldim. Şu anki doktora araştırmam, makinelerin/algoritmaların kendi otonomilerini kullanarak ürettiği çıktıların/eserlerin yaratıcı olduğunu kanıtlamak ve bunların daha da yaratıcı yapılabilmesi için bir çerçeve geliştirmek üzerine. Derin öğrenme algoritmaları “catastrophic forgetting” isimli bir olaya tabidir. Bu olay da makinelerin insanlar gibi sürekli öğrenimini engeller. Benim tezim bu olayı araştırıp insan yaratıcılığı üzerine geliştirilen teorileri kullanarak makine yaratıcılığını ilerletmek üzerine. Beni en çok heyecanlandıran, insan beynini taklit edebilen yaratıcı bir sistemin varlığı ve bu sistemin geleneksel kreatif sürece etkisi. Bu alanda; özellikle benim kullandığım networkler üzerine ve sanat konusunda çok az çalışma var. Görüntü oluşturma tezleri, sürekli öğrenme gibi konular üzerine çok araştırma var, ancak algoritmanın kendi artistik yaratıcılığını irdeleyen tez oldukça az. Son iki yılda, kripto ve NFT gibi konseptlerin getirdiği finansallaşma etkisiyle de literatürde biraz artış görüyoruz; ancak benim amacım, bu alana daha çok araştırmacı ve özellikle kadın araştırmacı çekebilmek. Bilgisayar ve programlama hâlâ üzerinde çalıştığım, her gün yeni şeyler öğrendiğim bir alan. Günümüzde programlama bilmek Microsoft Office bilmek gibi bir şey. İşiniz yazılımcılık olmasa da programın nasıl yazıldığını ve kullanıldığını bilmek, günümüz stratejistleri için vazgeçilmez bir yetenek seti.
Rema Lab nasıl doğdu, buradaki plan ve hedefleriniz neler?
Rema direkt olarak doktora araştırmamla profesyonel hayatımın birleşiminden doğdu. Doktora yaparken aynı zamanda da kreatif bir ajansta Teknik ve Tasarım Program Müdürü olarak çalışıyorum. VR/AR uygulamaları, metaverse projeleri gibi birden fazla projede hem kreatif hem de teknik departmanlarla direkt çalışma fırsatım oluyor. Tasarımcıların, sanatçıların yaşadığı zorluklarını anlarken yeni nesil teknolojilerle haşır neşir olmak, bu alana daha çok katkı sunabileceğimi gösterdi. Rema’nın beş temel prensibi var; sanatçıları güçlendirmek, yeni nesil teknolojiyi sanatçılar için erişilebilir hale getirmek, sosyal, multidisipliner ekip/toplum ve hibrid/çok boyutlu tecrübeler yaratmak. Amacımız; yaratıcıdan yine yaratıcıya akan dairesel bir değer akımı oluşturmak.
“One Climate 8 Realities” sergisinden bahseder misiniz? Fikir nasıl doğdu, nasıl tepkiler aldınız? Yeni sergi planlarınız var mı?
Küresel ısınmayla bağlantılı bir proje yaparak başlamak hep aklımızdaydı. Benim de uzmanı olmak için çalıştığım GAN’lerle bir proje yaparak, teknolojiyi, sanatçıları ve hibrid tecrübeyi bir araya getirip küresel ısınmayla ilgili nasıl sosyal bir katkıda bulunabileceğimizi düşünmeye başladık. “One Climate 8 Realities” bu düşünme sürecinin bir sonucu olarak doğdu. Sergi Massachusetts’ten sonra New York’ta sergilenecek. Şu anda mekânı netleştirme aşamasındayız. Planlarımızdan biri Rema’nın kendi NFT Pazar yerini oluşturmak. Sergilenen eserleri NFT haline getiriyoruz. 23 Eylül’de NYC İklim Haftası’nda müzayede ile satışa çıkardık. Elde edilecek tüm geliri küresel ısınma ve iklim değişikliğiyle mücadele eden bir sivil toplum girişimine bağışlayacağız.
Bugün yapay zekâ çerçevesinde makine öğrenimi ve Generative Adverserial Networks (GAN) teknikleri her alanı derinden etkiliyor ve etkileyecek gibi görünüyor. Resim, fotoğraf ve tasarım gibi sanatsal faaliyetlerde yapay zekâ ile sanatçı arasında bugün nasıl bir etkileşim var, sizce bu ilişki nasıl evrilecek?
Bu zamanda yaşadığımız ve kendi sanat stilini yaratabilen algoritmalara tanık olduğumuz için çok şanslı olduğumuzu düşünüyorum. Bu teknolojiler sadece GAN ile ya da diğer derin öğrenme modelleriyle sınırlı kalmayıp birbirleriyle etkileşimleri daha da çok önem kazanacak. Örneğin yapay zekâ yaratıcı sürecini blockchain üzerinden göstererek, sanatseverleri de bu sürece gerçek zamanlı dâhil edebilirsiniz. Yapay zekâya sanatçı etkileşimi, “gerçek yaratıcılık kimde, makinada mı, yoksa insanda mı” tartışmasıyla başladı, hâlâ da devam ediyor. Biz bunu tartışmaya devam ederken, yapay zekâyla sanatı birleştiren yeni bir proje görüyoruz. Bu ilişki aynı fotoğrafta olduğu gibi ilerleyecek diye düşünüyorum. Fotoğraf makinesinin icadından, fotoğrafın fine art olarak önemli müze ve galerilerce kabul edilmesi, hayli uzun zaman aldı. Yapay zekânın da parçası olduğu, Generative Art dediğimiz sanatın da benzer şekilde, fotoğraf kadar uzun olmasa da, biraz zamana ihtiyacı olacağını düşünüyorum. Ben kesinlikle inanıyorum ki o noktaya geleceğiz.
Müzikte, resimde, edebiyatta sizce yapay zekâlar, insan sanatçılardan bağımsız sanat icra edebilirler mi? Bu tartışmalara siz nereden bakıyorsunuz?
Biz insanlar olarak, bizi insan yapan en temel fonksiyonlardan vazgeçmeye başladıkça makineleşiyoruz diye düşünüyorum. Biz makineleşirken, yapay zekâ bir o kadar yaklaşıyor bize. Artistik alanda insanları ve makineleri/yapay zekâyı ayıran en önemli nokta “Niyet (intention)” ve makinelerin o noktaya henüz gelmediğini biliyoruz. İnsan sanatçıdan bağımsız sanat eseri yaratmak, günümüzün dilemması. Ben bunun kabul edilip daha yaygınlaşacağına inanıyorum. Günümüzde birçok üretken sanatçı yapay zekânın sanatçı, insanın ise küratör olduğuna inandıklarını gösteren söylemlerde bulunuyor.
GAN alanında doktoraya devam ediyorsunuz, bundan sonraki planlarınızda neler var?
Doktoramı bitirip Rema üzerine yoğunlaşmak istiyorum. Şu anda insan ve makine yaratıcı süreçleri üzerine bir makale yazıyorum. Önümüzdeki yılın başında yayınlanması planlanıyor. Bir yandan da doktoramı bitirmek için yapacağım, yaratıcılık değerlendirmesini blockchain teknolojisinden yararlanarak transparan skorlama yöntemi üzerine çalışıyorum.
Son olarak, TAC’ye dönersek, sınıf arkadaşınız Kaan Uysal’ın sergi için özgün müzikler yaptığını duyduk. Okulunuzun ve sınıf arkadaşlarınızın hayatınızdaki yeri hakkında neler söylemek istersiniz?
Okulum ve sınıf arkadaşlarım hayatımın çok önemli bir parçası. TAC’li olmaktan ve Kaan gibi yetenekli arkadaşlarla büyümekten çok gurur duyuyorum. Kaan çok yetenekli bir müzisyen. Onun yaratıcı ifadesini paylaşmaya bir olanak yaratabildiysem, kendimi şanslı hissederim. Tüm TAC’li kardeşlerime, abilerime ve sınıf arkadaşlarıma kapım her zaman açık.