İFSAK’ın 2020 Yılı Sinema Ödülü, Altyazı sinema dergisine verildi... Derginin hayat bulup 20 yıldır bağımsız olarak yoluna devam etmesini sağlayanlar arasında 1997 mezunu iki ACI’lı, Fırat Yücel ve Enis Köstepen de var. Kazanılan ödül nedeniyle sorularımızı yönelttiğimiz Yücel, Altyazı’nın bunca yıl ayakta kalmasının en önemli sebebinin kolektif üretimle oluşturulması olduğunu belirtiyor.
İzmir Amerikan Kolejinden mezun olup sanata gönül veren, bu alanda ürettikleriyle geniş kitlelere seslenmeyi tercih eden onlarca kişiden biri Fırat Yücel. Üniversite eğitimine ODTÜ’nün Sosyoloji Bölümünde başlayan, ardından Boğaziçi Üniversitesine geçiş yapan Yücel, 2001’de, aralarında okuldaşı Enis Köstepen’in de (ACI’97) bulunduğu bir grup arkadaşıyla birlikte hayat verdiği Altyazı sinema dergisini, hiçbir kurum veya kuruluşa bağlı olmadan tam 20 yıldır ayakta tutmayı başardı. Bu çabası, Altyazı’nın, kısa adı İFSAK olan İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneğinin 2020 yılında verdiği "Yılın Sinema Ödülü"nü kazanmasına da vesile oldu.
2006’da İstanbul Bilgi Üniversitesinde Kültürel İncelemeler Yüksek Lisans Programını tamamlayan; İstanbul, Rotterdam ve Bratislava film festivallerinde jüri üyeliği yapan; “Başka Türlü Bir Hikâye: Nur Sürer (2010)” kitabını çıkaran; çeşitli festivallerin kataloglarını hazırlayan; "Reha Erdem: Aşk ve İsyan" (2009) ile “Başka Türlü Bir Hikâye: Nur Sürer" (2010) kitaplarında editörlük yapan Fırat Yücel ile hem kazandıkları ödülü hem de kültür sanatın toplum için önemini konuştuk.
Altyazı dergisinin aldığı son ödül hakkında bilgi verebilir misiniz? Bu ödülü almak sizin için ne ifade ediyor?
İFSAK'ın, Altyazı’yı "Yılın Sinema Ödülü"ne layık görmesi bizi çok mutlu etti. 1959’da kurulan ve 2019’da 60. yılını kutlayan bir dernek İFSAK. Böylesi köklü bir derneğin, 20. yılını geride bırakan Altyazı’nın sinema kültürüne katkılarını görmesi, bizim için büyük değer taşıyor. İFSAK bizim için sadece köklü bir dernek de değil. 1990’ların sonu ve 2000’lerin başında Altyazı’ya hayat veren ekipten, İFSAK’ın sinema seminerlerini ve kısa film festivallerini takip etmeyen yoktur. Dolayısıyla İFSAK, bizim için bir nevi okul gibidir aynı zamanda. Altyazı’yı, çoğunluğu Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi olan bir ekip olarak kurduk. Bilindiği üzere Boğaziçi’nde bir sinema bölümü olmasa da, farklı bölümlerin bünyesinde açılan seçmeli sinema dersleri bir bakıma film okulu işlevi görür. Altyazı ekibini bir araya getiren de Mithat Alam Hoca'nın açtığı seçmeli “Auteur Yönetmenler” dersleridir; tıpkı bugün özerklik ve seçim hakkı için verilen mücadeleyi Boğaziçili öğrencilerle birlikte sürdüren Can Candan’ın “Belgesel Sinema”, Feyzi Erçin’in “Filmlerde Klasik Müzik” dersleri gibi. Biz de Boğaziçi’nde sinema dersleri aldığımız yıllarda kurduk Altyazı’yı; ama Beyoğlu’ndaki canlı kültür hayatı da en az Boğaziçi kadar etkili olmuştur üzerimizde. Altyazı’nın ilk ofisi Beyoğlu’nda Sadri Alışık Sokak’taydı: Geniş Açı fotoğrafçılık dergisiyle aynı ofisi paylaşıyor, dergiyi onlarla birlikte yapıyorduk. Bu anlamda, esasında Altyazı da tıpkı İFSAK gibi fotoğrafçılıkla sinema pratiklerinin ortaklığıyla dünyaya gelmiştir. Ayrıca, Beyoğlu’ndaki ofisimiz İFSAK’a çok yakındı ve İFSAK’a sıklıkla gidip gelir, oradaki etkinlikleri takip ederdik. Dolayısıyla bu ödül bizim için pek çok farklı açılardan çok manidar. En anlamlı tarafı da Beyoğlu’nda hayatına başlayan bir dergi olarak, tüm kültürsüzleştirme politikalarına rağmen Beyoğlu’nda hayatını sürdüren bir dernekten böylesi bir bu ödülü almış olmak. Ödülle bağlantılı olarak, İFSAK’tan Altan Bal’ın moderatörlüğünde tüm bu süreci değerlendirdiğimiz uzun bir söyleşi de gerçekleştirildi. Dileyenler YouTube’dan bu söyleşiye ulaşabilir: https://www.youtube.com/watch?v=WQbhiqQVTaw&ab_channel=%C4%B0FSAK
Türkiye’de özellikle son yıllarda, 20 yıl gibi uzun bir süreli bağımsız yayıncılık neredeyse yok. Altyazı, dergiciliğin dijitalle imtihanı olduğu bu zor yıllarda nasıl var oluyor, sırrı nelerdir?
20 yıl süresince ekibi bir arada tutmayı başardık. Süreç içinde birçok arkadaşımız, sinemayla pratik anlamda ilgilenmeye başladı, yapımcılık ve yönetmenlik gibi alanlara yöneldi; yine birçok arkadaşımız yurt dışı ya da yurt içinde hocalık yapmaya başladı; ama bizler tüm arkadaşlarımızla temasımızı korumayı başardık. 2021’e geldiğimizde, gerek 2001’in çekirdek kadrosundan gerekse de 2003’te Bilgi Üniversitesinden ekibimize eklenen kadrodan birçok kişi hâlâ Altyazı’nın parçası. Ofis ekibinin parçası olmayıp bize destek veren, fikren ve pratik anlamda dergiye katkıda bulunan (yazı yazan, seminerler veren vb.) birçok arkadaşımız da var. Onların destekleri belki ofis ekibini bir arada tutmaktan daha bile önemli. Zira, Altyazı hiçbir zaman hiyerarşik bir yapı olmadı, her zaman kolektif bir pratikle üretildi; biri başka bir alana yöneldiğinde ya da bir süreliğine farklı bir pratik sürdürmeyi tercih ettiğinde, o geniş kolektiften bir başkası onun yerini doldurdu. Bu, hâlâ da böyle ve esasında tek sırrımız da bu kolektif üretim biçiminden vazgeçmemiş olmamız belki de. Öte yandan, Altyazı 2018 sonunda Boğaziçi Üniversitesinden ayrıldıktan sonra yepyeni bir sürece de girdi. Öncelikle Altyazı Sinema Derneğini kurduk ve faaliyet alanımızı genişlettik: Seminerlere, film gösterimlerine ve Altyazı Fasikül: Özgür Sinema projesiyle sinemada ifade özgürlüğünü genişletme yönündeki çalışmalara daha fazla yer açtık. Yani, artan kâğıt masraflarından dolayı dijital yayıncılığa yönelsek de aslında Boğaziçi döneminden -pandemi koşullarına rağmen- daha aktif bir yapıya sahibiz şu an. Gerek internet sitemiz gerekse de dijital dergi üzerinden yayınlarımızı sürdürürken, 20. yılımıza özel bir matbu sayı da yakında bayilerde olacak. Ayrıca dernek çatısı altında etkinliklerimiz de devam edecek.
Enis Köstepen ile Altyazı’nın çekirdek ekibindeki ACI mezunları olarak okulla son yıllarda temasınız oluyor mu? Mezunlara bir 20. yıl mesajınız olur mu?
Sinemayla ilgilenen, sinema üreten ya da sinema kültürüne katkı sunan pek çok ACI mezunu var ve onlarla sürekli irtibat halindeyiz. Örneğin, yakınlarda Beacon dergisi için Mubi’nin kurucusu Efe Çakarel ile keyifli bir söyleşi yaptım. Siz de derginizde kendisiyle söyleşi yapmıştınız, o da ACI mezunu. Ayrıca, Didem Erpulat ve Kerime Arsan gibi çok sevdiğimiz hocalarımız vasıtasıyla kampüsten haberdar oluyoruz, İzmir’e gittiğimizde okulu ziyaret ediyor, öğrencilerle sinema üzerine muhabbet ediyoruz. Mezunlara mesaj niyetine: Maalesef ekonomik kriz dönemlerinde ilk gözden çıkarılan kültür oluyor. Şaşırtıcı değil, içinde buluğumuz dönemde de Türkiye’de kültürel alana ve üreticilerine yönelik çokça baskı var; sınıf, ırk ve toplumsal cinsiyet üzerinden yapılan hedef göstermeler de giderek artıyor maalesef. Farklı alanlarda çalışan, üretim yapan ACI mezunlarının, kültür-sanatın alanının bu şekilde daraltılmasına ve kültür üreticilerinin kriminalize edilmesine karşı daha etkin rol oynamalarını umuyor, diliyorum. Zira bu tür dönemlerde, kültür üzerindeki baskılara direnç göstermek, sadece kültür-sanat sektöründe pozisyonu olanlara bırakılamaz.